Salı, Aralık 26, 2006

Extraverted Sensing Thinking Judging

Bu benim. Evet benmişim. Bilimsel çalışmaların ışığında ortaya çıkan budur :)) Bir test yaptırdılar, sonra bana ESTJ olduğumu söylediler. O ne dedim, bize değil google sor dediler. Google der ki :))

As an ESTJ, your primary mode of living is focused externally, where you deal with things rationally and logically. Your secondary mode is internal, where you take things in via your five senses in a literal, concrete fashion.

ESTJs live in a world of facts and concrete needs. They live in the present, with their eye constantly scanning their personal environment to make sure that everything is running smoothly and systematically. They honor traditions and laws, and have a clear set of standards and beliefs. They expect the same of others, and have no patience or understanding of individuals who do not value these systems. They value competence and efficiency, and like to see quick results for their efforts.

ESTJs are take-charge people. They have such a clear vision of the way that things should be, that they naturally step into leadership roles. They are self-confident and aggressive. They are extremely talented at devising systems and plans for action, and at being able to see what steps need to be taken to complete a specific task. They can sometimes be very demanding and critical, because they have such strongly held beliefs, and are likely to express themselves without reserve if they feel someone isn't meeting their standards. But at least their expressions can be taken at face-value, because the ESTJ is extremely straight-forward and honest.

The ESTJ is usually a model citizen, and pillar of the community. He or she takes their commitments seriously, and follows their own standards of "good citizenship" to the letter. ESTJ enjoys interacting with people, and likes to have fun. ESTJs can be very boisterous and fun at social events, especially activities which are focused on the family, community, or work.

The ESTJ needs to watch out for the tendency to be too rigid, and to become overly detail-oriented. Since they put a lot of weight in their own beliefs, it's important that they remember to value other people's input and opinions. If they neglect their Feeling side, they may have a problem with fulfilling other's needs for intimacy, and may unknowingly hurt people's feelings by applying logic and reason to situations which demand more emotional sensitivity.

When bogged down by stress, an ESTJ often feels isolated from others. They feel as if they are misunderstood and undervalued, and that their efforts are taken for granted. Although normally the ESTJ is very verbal and doesn't have any problem expressing themself, when under stress they have a hard time putting their feelings into words and communicating them to others.

ESTJs value security and social order above all else, and feel obligated to do all that they can to enhance and promote these goals. They will mow the lawn, vote, join the PTA, attend home owners association meetings, and generally do anything that they can to promote personal and social security.

The ESTJ puts forth a lot of effort in almost everything that they do. They will do everything that they think should be done in their job, marriage, and community with a good amount of energy. He or she is conscientious, practical, realistic, and dependable. While the ESTJ will dutifully do everything that is important to work towards a particular cause or goal, they might not naturally see or value the importance of goals which are outside of their practical scope. However, if the ESTJ is able to see the relevance of such goals to practical concerns, you can bet that they'll put every effort into understanding them and incorporating them into their quest for clarity and security.

Bu testin detayları ise http://www.personalitypage.com/ adresinde bulunuyor. Bakalım siz hangi dörtlüden çıkacaksınız ?

Ömer Napıyorsun ?

Pazartesi günleri olan dizi,Beyaz Gelincik. Neden harfler büyük diye sormayın, öyle içimden geldi. Mehmet Günsür adına başladım. İçerisinde kendini ispatlamış bu kadar oyuncunun olması ile de sevdim. Konu günümüze uyarlanmış bir aşk hikayesi. Günümüze uyarlanmamışını isterseniz Leyla-Mecnun verebiliriz. Dizi de gel-git durumları düzeldi, derken işler yine başa sardı. Hem de çok fena. Delikanlı, karizma, biraz da Adanalı bay kahramanızımız Ömer bu bölümde tam saçmaladı. Bu kıskançlık husumeti kadınlarda olunca avazları kadar çıktığı kadar bağırıyorlar da erkekler neden saçma tepkilerle dile getiriyor. Beyazım gelinciğim açık açık söyledi. Olmaz, senin nişanlın var dedi... Ama aksilik aksilik... o ne öyle, kaba kuvvet ?? Hiç olmadı Ömerim...hiç olmadı

Şimdi Ömer'in yerlerde sürünüşünü, dibe vuruşunu seyredeceğiz. En az 5-6 bölüm. Bakalım neler olacak neler ??

Dizide iki kahramanın bir özelliği ise bir durumdan rahatsız iseler hemen harekete geçip,işleri dönülmez noktalara getiriyorlar. Sonra da çekime kapıl, çarpış dur :))

Limon Çiçeği

Salı, Aralık 19, 2006

Olmaz Demeyin Şansınızı Deneyin

Bugün ayın 19'u. 22'e çok az kaldı. Ankara'da gayet ferah 11. kattaki evimde, saat 7.15-7.20 de ortalık aydınlanıyor. Benim gibi güneşle kalkmayı seven biri için çok geç. Zaten kalkıp, birşeyler atıştırıp, giyip, süslenip ancak 8:30 mesaisine yetişebiliyorum. Mesai de ilginç geldi birden :)
22'den sonra günler artık daha erken doğacak ve ben erkenden uyanıp sakin sakin sabahları kendime zaman ayırabileceğim. Günün en çok sevdiğim saatleri, güneşin henüz doğarken ki halleri. Hatta bugün kalkıp penceremi, perdemi açıp tekrar yattım. 15 dakika yorgana sarılı olarak bu sevdiğim zamanı yaşadım. Gelsin gelsin, işe gitmeden önce 2 saat evde aydınlıklı olarak zaman geçirebildiğim zaman gelsin. Akşamları zaten miskin, yorgun, anlamadan biraz da anlamsız geçiveriyor. Sabahlar tekrar gelsin.

Yılbaşı klasiklerinden bir bilet aldım. Bu sefer çeyrek bilet aldım. Ve henüz toplu alınan biletlere katılmadım. Hani işyerinde, okulda, aile de hep beraber bilet alınır. Niye böyle yapılır onu da tam bilmem. Herhalde toplu kakınma işlemi için. Ama verilen ikramiye de gerçekten hayat değiştirecek miktarda. 20 kişi çeyrek alsa ve çeyrek bilete çıksa, 5 milyon YTL 20 kişinin olur. Kişi başına 250.000 YTL. Ehh buda benim gelecek kaygım olan ev-araba-biraz yatırım işlerimi görürü. Ama yok benim kişisel aldığım çeyreğe çıkar ise bu tek kişiye 5 milyon YTL demek, işte o zaman hayatım kalkınmaktan öte gidip değişir. Bak yine hayallere daldım. Bu hayal bitmez, yılbaşları ve biletler ve sayısal lotolar ve on numaralar ve şans topları ... Bir atımız eksik galina, o da kalsın :))

Limon Çiçeği

Perşembe, Aralık 14, 2006

Telli Günlük

Evet telli turnam, telli babam, tel sararım.. İğrenç mi oldu ? Sanırım evet.

Ben şanslı biriyimdir, mesela kimse de duymadığım bir özelliğim var(dı). 33 dişliyim. Evet ön süt dişlerimden biri inat etmiş zamanında, düşmemiş. Bende inat edip diş teli takmayınca. Gün oldu devran döndü, bugüne. Yirmiliklerin çıkması ile bizim 33 diş bir yerini beğenmedi. Ben de üniversiteyi bitirince beğenmemiştim... Şimdi ise geri gidiyor ve dilime takılıyor. Herkesten geri kalıyorum ve bu benim sinir tellerime takılıyor. Buraya kadar paralelliğimizi korudum. Ama 25 yıl sonra, yaşayabileceğim katasrofik etkilere rağmen ayrıldım. Evet artık yok, yerinde de bir şey yok. Ama onun yerine 12 adet braket ve bir diş telim var. 6-8 ay bunlarla yaşayacakmışım, Hakan öyle söyledi.
O kim mi ? Ortodontistim.
Nasıl bir şey mi ? Ağzın bir metre açık koltukta yatarken muhabbet edilmiyor.

Neyseki canımı yakmadı da, kavga etmedik.

Bir fırsatım olursa tellerimin fotoğrafını çeker size de gösteririm :))

Limon Çiçeği

Salı, Aralık 05, 2006

Yapamayacaksam

Neler oluyor anlamıyorum. Akşamları bir miskinlik, bir bitkinlik. Sanki gün boyu yorulmuşum, bitmişim gibi. Tamam çalışıyorum ama o kadarda yorulmuyorum. Kafam zaten türlü kazanı, herşey bir parça işin içine giriyor. Yarım yarım düşünceler üzerimde, konsantre çalışmalarım boşuna gidiyor. Bugün tekrar çalışma düzenime geçiyorum. nasıl mı? Eve gidilir, hemen yatılır. Kalkıp bir kaç birşey yenir ve ders çalışmaya başlanır. Hiç bir şekilde TV, internete yaklaşılmaz, evde zırt pırt fal açılan iskambil kağıtları zahmetli bir yere saklanır. Ve çalışma günlüğü tutulur. Her gün yazılır, yazıldıkça gaza gelinir, daha çok çalışılır.

Hadi bakalım, bana kolay gelsin, size iyi gezmeler.

Limon Çiçeği

Çarşamba, Kasım 29, 2006

Gitsem bütün aşklar yüreğimdeyken halen ?

Evet. Başlıyorum. Belki olmayacak bir rüya, hayal. Ama hayallerimin peşinden gitmezsem nereye gidebilirim ki! Bu kadar kararlı olmamı sağlayacak sağlam temellerim de yok. Olsun bu sefer, kılı kılına planlayamamış olayım. Bu sefer önümde stres yapmamaya yetecek zaman olmasın. Bu sefer böyle olsun. Nasıl olsa böyle devam ettikçe ne kısalıyorum, ne uzuyorum. Yaptığım tek şey genişlemek olabilir. Onu da istemiyorum.

Amerika’da doktora yapan bütün arkadaşlarıma uzun uzun meyiller atıyorum. Siz oraya nasıl gittiniz ? Siz oraya giderken nelere dikkat ettiniz ? Hatta takip ettiğim gruplardaki insanları bile rahatsız ettim. Onlara da sordum. Neler yapılır, nasıl yapılır ?

Bir TOEFL var ki, yıllarca insanların çalıştıkları. Ben öyle yıl ayılamıyorum, malum. Bir , iki ay ancak zamanım var. Şimdi onu bir taraftan bakarken, bir taraftan başvuracağım okulları seçmem gerek. Nasıl mı ?

- Okulun sıralaması önemli değil. Önemli olan senin bölümünün sıralaması.
- Ama okulun ne kadar yukarıda ise senin kabul edilmeme şansın o kadar çok. Yani benim
- Okuldan ziyade önemli olan hangi konuda, kiminle çalışacağın.
- Burada ruhum, düşüncelerim ikiye ayrılıyor. Bu araştırılacak ilk konu, o yüzden Bold.
- Konuya bir taraftan karar verilirken bir taraftan üniversite taraması yapılacak.
- Başka nelere dikkat edilecek. Nerede yaşayacağın. Herkes hem fikir. Yaşanacak bir şehir. Bunun için elenenler, North California ve küçük şehirler (çok bilirim :). Bunun ile beraber yaşanılması tavsiye edilenler: DC, Chicago, Seatle, Florida, Newyork City, Philadelpia *. Her yeri görmediğim için yorum yapamıyorum ama gördüklerimden en isteyeceğim Phil olur.
- Buralardaki üniversiteleri araştırıp buraya yazmam gerek.
- İlk aklıma gelenler : Cronell, UPenn, Drexel, Boston ...

Hadi bana kolay gelsin.

Var ise önerileriniz, “ You wellcome”

Limon Çiçeği Çayı

Çarşamba, Kasım 22, 2006

Şeytan işi ne ? Karışmak, karışır o zaman.

günahı yalnız günahkârlar mı işler? kötülüğü sadece kötüler mi yapar? ahlâksızlık sadece ahlâksızların mı tekelindedir? yüzyıllardır aşkın insanoğluna yaptırdıkları için şeytan işi denilmiştir.
sol yanımızda?
omzumuzda?
içimizde?..
şeytan bunun neresinde!
aşka şeytan karışır. karışmamışsa o aşk değildir...

Soğuk başlayıp, öğleye yumuşayan havada; arasıra yüzünü gösterirken güneş ben niye ise aşktan konuşmak yazmak istiyorum. Çevremde öyle aman aman aşık olan, aşkına şeytan karıştıranlarda yok.
Hem benim çevremde kalanlar (olanlar değil :) aşklarını hep sek içmişlerdendir. Oyun, düzen,
entrika, tekme, tokat olmayanlardan temiz bir aşk defteri olanlardan. Varsa yoksa gözyaşları vardır. O da artık acının en can yaktığı yerde. Yoksa romana konu olan, kimin eli kimin cebinde aşklardan değil. Ama bu kitabı okuyunca, insan neler yapabileceğinin farkına varıyor. Yapmam dediği herşeyi aslında yapabileceğini.

"bak, ben sana ne derdim hep.. herşey insanlar için."
birisini kınamaya kalktığında jülide'nin "unutma, başkası yapabiliyorsa bir gün sen de yapabilirsin" dediğini hatirladi.

İçinde bunlara benzer potansiyeller taşıdığını farkediyor. Hele birde bu farkındalığa Eşkiya'nın periyodik olarak seyretmekten zevk aldığım, hatta seyretmesem boşluğunu hissettiğim bölümü gelince tüylerim diken diken oluyor. VCD formatında ise ikinci CD'nin başı. Baran'ın Berfo'ya neden diye sorduğu sahne, işte cevabı:

- "ihanet ha!" demek sen benim yaptıklarıma ihanet diyorsun.
- Peki eyi oyle olsun.Şimdi ben sana şoyle desem.Ben bunları yaptım çünkü aşıktım ben.Yani vurulmuştum.ölüyordum aşkımdan.Bunun uzerine kim bana ne diyebilir ha?
- ihanet ne?aşkım için yaptım ulan.ahlaksızlık mı? evet yaptım ben en yakın arkadaşımı -seni- jandarmaya ihbar etmiş adamım.Sen yapabilirmiydin benim yaptığımı ha? En sevgili arkadaşına ihanet edebilirmiydin? Onu jandarmaya ihbar edebilirmiydin? Arkadaşının altınlarını çalabilirmiydin? O altınlarla arkadaşının sevdiği kadını anasından babsından satın alabilirmiydin? Arkadaşını ölüme gönderebilrmiydin? Ama ben yaptım.Aşkım için
şimdi soyle bana hangimizin aşkı kejeye daha büyük ha? Hangimizin? Hangimiz keje için bu kadar günaha girmeyi göze alabildik? Bu aşk için ben cehennemde yanmaya hazırım ya sen?"

Umarım bu potansiyelin ortaya çıkacağı ortamlar olmaz. Ben yine büyük şehirde ama kendi küçük, mantıklı ve pişmansızlıklar olan dünyamda yaşayayım. Risk almam gerekirse alayım ama bu potansiyeli kullanmayayım.

Salı, Kasım 21, 2006

Güzel bir haber Bursa'dan

aftasonu şehir dışındaydım. Bu sefer Bursa'da. Gezmeye değil, dart turnuvasına gittim. Tunuvadan dolayı pek fazla bir yer görmedim, gezmedim. Kestane şekeri bile alamadım. Herşey ucu ucuna yetişti. Kestane şekeri getiremesemde, elim boş gelmedim. Yine bir üçüncülükle geldim. İşte ilk dört büyük bayanlar :))



Haberin devamını darttr'den okuyabilirsiniz.

Pazartesi, Kasım 06, 2006

En Hızlı Dönüş Dart'a

Pazar günü Ankara Dart Topluluğu'nın düzenlediği ADT Pirates Dart Turnuvası vardı. Malum 2 yıldan daha fazla dart oynayan birisi için bu turnuvalar gayet önemlidir. Ne de olsa puanları toplayıp milli takıma seçilmeye yarıyor. Neyse ben bu sıralamada bayağı gerilere düşmüştüm. Ne kadar antreman yapsamda, psikolojik gerilim, yenme-yenilme düşüncesi performansımı ciddi etkiliyordu.

Uzun tatilin dönüşü, antreman yapılmamış onca günden sonra bir gayret turnuvaya katıldım. Gerçekten kasmadan, nolursa olsun diyerek oynanan oyundan daha zevklisi yokmuş. Ve sonuç beklenenden daha iyi. Bayanlarda 4. oldum. Gerçi bana 4. değil, 3.lerden birisin demişlerdi. Ve işte haberlerin devamı



Daha bol bol turnuva haberi ileteceğim size.

Sağlıkla

Limon Çiçeği

Salı, Ekim 31, 2006

Empire State Binası - New York City

Her eyaletin bir takma adı var kuralına uyan New York City, Empire State olarak biliniyor. Bir kaç bölgeden oluşan şehrin, ben sadece Manhattan bölgesinde gezdim. East River ve Hudson River adlı iki nehir arasında, yarım ada şeklinde olan bir bölge burası. Yarımadanın uç kısmı İkiz Kulelerin bir zamanlar olduğu yer. Ve buna benzer çok fazla plaza, gökdelen halen mevcut. Binanın dışarıdan görüntüsü :



Bu bölgeyi, New York’un diğer bölgelerini ve hatta çevre yerleri görmek için gidilebilecek nadir yerlerden biri Empire State binası. 86. katından görüntüler şöyle :

Doğu


Kuzey


Batı


Güney


1931-1972 yılları arasında en yüksek bina unvanını elinde tutmuş olan bina 102 katlı. 86. katı ise ziyaretçilere açık. Bu zamana kadar 117 milyon kişi ziyarette bulunmuş. Manzara platformuna yükselti konulsa bile bugüne kadar 35 kişi bu binadan atlayarak intihar etmiş. 1945 yılında ise bir bombardıman uçağı çarpmış ve 13 kişi ölmüş. Ve böyle bir bina köleler çalıştırılarak sadece 18 ayda bitirilmiş.

Slide gösterisi için aşağıdaki adresi tavsiye ederim.
http://www.adrem.ua.ac.be/~michiels/gallery/slideshow.php?set_albumName=NY-0823

Limon Çiçeği

Geri Dönememek

Halen geri dönebilmiş değilim. Aklım, ruhum, düşüncelerim, uğraşlarım ve rüyalarım ile halen buralarda değilim. Teeee oralarda kaldım sanki. Hal böyle olunca kelimelerde aklımda-kalbimde biryerlerde sıkışıp kalıyor ... Geri dönebilirsem yazacağım

Limon Çiçeği

Pazar, Ekim 15, 2006

Texas- Austin 2 (Sali-Carsamba)

Ikinci gun uyandigimizda yagmurlu oldugunu gormek pek hosuma gitmedi. yagmur yaginca daha da nemli bir ortam oluyor. Neyseki sicaklik cok yukselmedigi icin nemi her yerimde hissetmedim. Bu mevsim buranin en guzel zamaniymis.



Yine spor, yemek, market alisverisi, yeni yeni meyveler-sebzeler, ortaliktaki yemek kitaplarini uzun uzun inceledim.

Carsamba gunu gunesli bir gune uyandik. Murat ile beraber Kayak yapmaya gittik. Kar yok tabi :) Bende merak ediyorum, bu kayak nasil birsey ? Irmakda sisirdigimiz bot ile uzun uzun bir gezinti yaptik. Gunes yukselmeye baslayinca, sicak olmaya baslayinca geri geldik. Nehrin iki kiyisi bol yesilli, dogal hayatin korundugu bir ortam. Sag tarafta universitenin biyoloji bolumu, sol taraf ise daha yukse ve kartal yuvalarinin oldgu yerler. Kartal yuvasi burada cok parasi olan kisilerin malikaneleri, gercekten kocaman evler ve cevresi tamamen dogal hayat. Bu amcalar IT zenginilermis, toprak zengini diye dusundugumu belirttim. Onlarda toprak zenginlerinin ikinci kusaga gecislerinde sirketleserek gectigini boylece, toprak bolunmelerini veya beceriksiz ikinci nesli elega ettiklerini anlattilar. Kapitalist sistem tam olarak isliyor.

Aksamda yeni yeni biralar alarak hepsini denedim. Erkenden basim dondu uyudum. Meshur 6. cadde halen gidilememis bir yer benim icin.



Aksama ise annem icin Austinde ilk iftar sofrasini hazirladik. Birgun once marketten tanidik tanimadik ne var ise almistik, onlari harmanlayip bir sofra hazirladik.



Ankara`da Bilten`den bir arkadasim zamaninda bana cok ovdugu ve ancak sallama cay olarak elde edebildigim Chai Tea Latte denedim. Cok sekerli, bal + sut + cay yapragi + karanfil + zencefil + karanfil karisimi soguk bir icecek. Bekledigim kadar guzel olmadigini tekrar belirtirim.



Limon Cicegi

Salı, Ekim 10, 2006

Texas- Austin 1 (Pazar=Pazartesi)

Once araba ile yapilan sehir turu ile basladik. Sehirin ortasinda Congress (Kongre Binasi) var. Herseyi oraya gore anlattilar. Birde sehirin ortasindan gecen Colorado nehri var. Nehir cevresi 30 m kadar yesillendirilmis alan olarak geciyor. Bir yakasi daha cok universite arazisi, bolumleri, labaratuar ve apartmanlari var. Apartman burada en fazla 3 katli oluyormus. Bu yesil alanlarin bir kismi zamanin toprak sahibi kisilerine ait, burayi yesil alan olarak kullanilmak sarti ile bagislamislar. Mesela Zilkir diye bir amcam, bayagi genis alanlar bagislamis. Bir kismini botanik bahcesi olarak japonlar duzenlemis, bir kismini Texas bitkileri olarak duzenlemisler. Sessiz sakin guzel parklardi. Biz gittigimizde 4-5 adet gelin gorduk. Bizde gelin ve damat fotografciya gidip forograf cektirip, arkaya da digital olarak fon ayarlattirirlar. Burada fonu sen seciyorsun, fonun oraya gidiyorsun, fotografci oraya gelip cekiyor. Yani nehir, bahce, kir, orman gibi yerleri siz seciyorsunuz. Tabi fotografci isik falan kullanmayinca uzmanligini konusturmak zorunda kaliyor.



Hava gercekten sicakti, 30 dereceye kadar cikiyor sanirim. Sonra universitelerini gezdik. Burada bizdeki gibi kampus yapisi yok, herkes gelip giriyor. Kutuphane herkese acik, spor salonlari herkese acik. Sadece tam teskil kullanabilmek icin uyelik gerekiyor. Bende ablamin uyeliklerini kullanarak buranin tam bir spor cenneti olacagina karar verdim. Iki acik havuz, bir kapali, 2 squash salonu, 4 tenis, 2 hand-ball, 2 racet-ball salonu, voleybal, basketball ... Universitenin gecen yil sampiyon olmus Futbol takimi var ( tabi futbol degil amerikan futbolu, sakkir :). Bu takima uygun 80.000 kisilik stadyum.

Aksam oldu ve aciktik. Getirdigimiz baklavalar Selma ve Murat icin iyi gelirken, agzima tatli koymak istememem benim icin hic normal degildi. Aksam icin bizi Tex=Mex denilen, ne Texas ne de Meksika yemegi olan; arayi bulmus bir cesit yemek yemegi yemeye goturduler. Cips ve iki cesit sos geldi. Bu soslardan biri domates aci kirmizi biber ezmesi seklinde, digeri ise avakado ve sarimsakliydi. Avakado sevmeyen biri olarak ikinci sosa dokunmadim. Digeri ise aci, domates ve biberli sos biraz aciydi. Biberlerin isimleri Jallapenilla ve Jalo....Ama aci olmasi yenmez yapmiyor ve hatta yedikce daha fazla yemek istiyorsun. Cok guzeldi. Derken yemeklerimiz geldi, biber dilimleri, sogan dilimleri ve et dilimlerinin izgara edilmis hali vardi. Bunun yanina bir de sos tabagi getirdiler. Icinde kucuk kucuk dogranmis domates, maydonaza benzeyen ama cok daha fazla tadi baskin olan Silantro, krema, sarimsakli avakaso sosu. Cilerelleno ise buyuk bir yesil biber icerisine kiyma konulmus, uzerine peynirli biberli bir sos dokulmus bir yemekti. Bunun yaninda ekmek niyetine Fahita (fajita) denilen Meksika ekmegi veriyorlar.

Bu arada cesit cesit marketlerde ben saatlerimi harciyorum. Soslar, cesitler, meyveler ...

Spor turumuz da devam ediyor. Water-aerobics, hydro-sculpt, kickboxing, havuz, gunes, kosu, squash ...


Devami geliyor

Amerika Yolculugu

Harfler boyle olacak. Turkce olmayan harfler icin simdiden ozur dilerim.

Cuma 12:00`da Nilufer ile Istanbula geliyoruz. Uyku gozlerimden nasil akti ise arada bile uyanmadim. Kopruyu gectigimizde saat 6 bile olmamisti. 6`da Esenler garindaydik, hava alanina direk servisleri oldugu ogrenince daha bir rahatladim. 7 gibi hava alanina varmis ve Delta`nin 9 Paris Counter`i basinda bizimkinin ne zaman acilacagini ogrenmeye calisiyordum. Biraz beklememiz gerektigini ogrendim. Bu bekleme 9 civarina kadar surdu. Counter acilmadan once gidip 70 YTL bayildik, neymis ? yurt disi cikis pulu. On siralardan valizleri teslim edip, pasaport kontrolu yaptirip, dogruca isbankasinin lounge bulduk. Kendimizi attgimiz gibi guzel bir kahvalti bizi bekliyordu. Bu arada lounge nedir ? derseniz, efendim isbankasinin siz sevgili musterilerine dis hatalrda ucaginizi beklerken cay-kahve-sandvis-kek-paste-meyve ikram ettikleri yer. Bunun icin kredi kartinizin olmasi yetiyor. Bir kredi karti ile iki kisi girebiliyorusunuz. Oyle guzel bir hizmet iste. Neyse kahvaltidan sonra ucagimizin kapisi acildi ve biz gittik. Yanimizda su, oje, parfum falan almadik. Ama 30 ml dove kreme laf etmek isteyince biraz ikna etme islemi gerekti. Neyse aldik iceri. Sonra uzun bir yolculuk. Annem cok rahatti,ben panikler diye biraz korkmustum. Iki kitap, iki film, uyumaca, dergi okumaca sonucunda Istanbul`dan 11:55`de kalkan ucagimiz 17:15`dw Newyork havalanina indi. Oradan hemen pasaport kontrolune girdik. Genc bir amerikali ile islemleri yapmam zor olmadi ve sagolsun kendisi bizi hic ugrastirmadi :) Guzek olmak zor zennaaat :) Valizleri alip gumrukten gectik. Ucakte iki adet form veriyorlar bir tanesi I94 diye adini,adresini yazdigin bir form. Birde custom form denilen yaninizda neler var ? ne kadar ticari malzeme var ? yiyecek var mi ? sorularinin oldugu bir form. Ben bu formda acik ve net olarak yiyecek getirdigimi isaretledim. Ama oradaki gorevli hic bir sey yapmadi ve bizi gecirdi.Tekrar Deltaya valizleri biraktik ve beklemeye basladik. 4 saat suren Newyork-Austin yolculugundan sonra Murat`i gormek cok guzel bir duyguydu. Hemen Selma`ya geldigimizi telefon ile haber verdik ve geldik. Alan olarak genis bir oturumu olan sevimli, ahsap agirlikli ( bu sehirde her yer oyle), kullanisli evleri var. Iki katli bir ev, cevresinde bahcesi ve otoparki var. Bizimkiler alt kattalar. Biz geldikten hemen sonra kedileri de bir iceri girdi, sonra beklenenler gelmis deyip cikti. Bende goturdugum yiyecekleri cikardim. Sanirim ikrama gecti. Birde onlar icin almis oldugum iki kisilik kahve fincani ve cerezlikleri sevdiler. Ben bir miktar kahve alayim derken eski fincanlardan birini kirdim. Neyseki yenisini goturmusum :) Biraz lafladikdan sonra yattik, ben hemen uyumusum.

Devami gelecek ...

Limon Cicegi

Perşembe, Ekim 05, 2006

Ve tatil...

Evet tatilime bir gün kaldı. Biraz heyecan var tabi. Tekrar yollarda olma fikri, hafif soğuk aralarda çay bardağına sarılmak, camdan hem dışarıyı hemde ışık ile yansıyan içeri görme fikri beni heyecanlandırıyor.

Bu sefer bilmediğim bir tür yolculuk olacak ve sonunda bikinim ile denize atlayacağım bir deniz olmayacak. Bu sefer uzun bir uöak yolculuğu ve ardında ablam-eniştem var üzerine atlayacağım.

Uzun uzun sohbetlerin olacağını düşündüğüm, yeni yeni planların yapılacağı, yeni yeni insanları göreceğim, yeni yeni yerleri göreceğim, yeni tatlar, yeni sokaklar, yeni ışıklar ... Ben yine herşeyi hafızamda tutmak için o hatırlama egzersizlerinden yapıyor olacağım. Herşeyi unutmayayım derken genel resmi yine kaçıracağım. Bu sefer bir de Amerika Güncesi tutacağım, yolda, orada, herzaman bir kaç satır yazacağım içerisine ... Yıllar sonra okurken bakalım neler hissedeceğim. Tabi bunları yıllar sonra ne hissederim diye yaşamıyorum, öyle anlama sakın.

Hafif boğazım ağrıyor, hereyi kansızlığıma veriyorum. Ekim başında gel, tedaviye başlayalım diyen doktoruma ulaşamadım. Başka doktorda gezmedim. Hali ile halsiz bir tatil yapıyor olabilirim, ama vitaminleri düzenli alırsam belki biraz toparlarım.

Ama dönünce bomba gibi olacağım, her tatil dönüşünde yeni kararlar alınmış ve uygulamaya hazır olurum. Enerjim tam olur, hiç daha çok olsun hep yatalım diye şikayet etmem. İyi olurum yani. Hem geri geldiğimde dart ligi de başlamış olacak, off ne heyecanlı bir yıl olacak .

Amma velakin önce tatil :))

Bana iyi tatiller, size her ne yapıyorsanız kolay gelsin

Görüşmek üzere

Limon Çiçeği

Salı, Ekim 03, 2006

İlk Kadın Milletvekili

Konu bugünlerde irtica, bütün büyükler bu konuya değiniyor. Kimi topu oraya, kimi buraya kimi de out'a atıyor. Nolur irtica gelirse derseniz ? olan yine kadınlara oluyor. Kadınlar yine her olaydaki gibi ceremesini çekiyorlar. Buradan yola çıkarak cumhuriyetimizin ilk yıllarına uzandım ve lk kadın millet vekilimizi inceledim. Banal Nevzat İstar Arıman. 1903 doğumlu olan bayan İzmirli bir gazeteci/şair babanın kızı olarak biliniyor ve 1935'de İzmir milletvekili olarak mecliste yerini alıyor ve seçilme hakkını kulanan ilk Türk bayan oluyor. İsmi bildik bayan isimlerinden olmadığından zaten ailesel bir farklılık olduğu hemen farkediliyor. Paris'te felsefe eğitimi almış olması ailesel farklılığı devam ettiriyor.16 yıl milletvekilliği yapıyor. Önem verdiği alanlar ise kadınların etkin olması, latin harflerinin öğrenilmesi ve yaygınlaştırılması ... Daha sonrakiler ise şöyle sıralanıyor :

İlk Kadın Milletvekilleri
1- Mebrure Gönenç - Afyonkarahisar
2- Sabiha Gökçül Erbay - Balıkesir
3- Şekibe İnsel - Bursa
4- Huriye Öniz Baha - Diyarbakır
5- Dr. Fatma Memik - Edirne
6- Nakiye Elgün - Erzurum
7- Fakihe Öymen - İstanbul
8- Satı Çırpan (Satı Kadın) - Ankara
9- Ferruh Güpgüp - Kayseri
10- Behire Bediş Morova - Konya
11- Mihri Pektaş - Malatya
12- Meliha Ulaş - Samsun
13- Fatma Esma Nayman - Seyhan
14- Sabiha Görkey - Sivas
15- Seniha Hızal - Trabzon
16- Benal Nevzat Arıman - İzmir
17- Türkan Örs Baştuğ - Antalya
18- Hatice Özgener - (Ara seçimle)

Burada 4. sırada bulunan Diyarbakır'lı Huriye Hanıma dikkat çekmek istiyorum. Yani o zamanlarda bile böyle bir olay olabilirken şu an aynı bölgede ezilen kadınları düşününce "nereden nereye geldik" deyimi yerine "nereden nereye gittik" demek daha doğru geliyor.

Sonumuz hayır olsun diyorum. Ama bu ülke İran olamayacak kadar Avrupa'nın tadını, insan haklarını, özgürlüğün tadını biliyor. Ne doğulu ne batılı ama illaki ikisinden birer parça, Elif Şafak'ın dediği gibi tam bir ARAF.

Limon Çiçeği

Pazartesi, Ekim 02, 2006

4 Yıl biter ve Love is ...

Cumartesi benim için yeni bir bitiş, yeni bir başlangıç herşeyden önce parmakları ortaya çıkartıp tek tek sayma zamanıydı. Saydım ve tam 4 yıl önce bugün işe başlamıştım. Tam 4 yıldır her gün uyanınca yine balık hafızalı biri olup işe gidiyor ve sürekli aynı şeyleri yapıyorum. Tabi farklar oluyor, 5 dk gecikmeler, yarım saat geç çıkmalar, cumartesi de gelmeler, etek giymeler, yeni takıları takmalar, ilk bordo ojeleri denemeler, bitirilecekler için acele etmeler, sabahları bazı bazı (nadiren) kahvaltıya eşlikler, sıcak muhabbetler ...

Hayatımda çok ama çok istediğim şeyleri bile bilgisayarımın ekranını kadar görmüyorum. Hatta öyleki onları haftada gördüğüm süreyi toplasak benim bir günlük monitor aşkıma yetmiyor. İşimden memnuniyetsizlik değil benimki, 4 yıl yani
4x365=1460 gün
4x2x52=416 haftasonu
yani ortalama 1000 gündür, aynı şeyi yapıyorum. Yaklaşık aynı saatte kalkıp, aynı saatte kahve içip, aynı saatte yemeğe gidiyorum. Garip geliyor, hele ki bunu yıllar ve yıllar boyunca da yapacağımı düşününce gözlerim dönüyor, aklım şaşıyor.

O zaman daha iyi anlıyorum, insan olmayı. İnsan olmak herşeye alışmak demekmiş bir yerde ve ben alışmışım bile.

Şıpsevdi diye bir sakız vardı. halen var mı bilmem ama ben onların etiketlerini uzun uzun süreler biriktirdim, şimdi Mersin'de bir kutuda olduklarını düşünüyorum. Orada Aşk... diye başlar ve hiç düşünmediğiniz bir bakış açısı getirirdi. Sakızıda pembeli kocaman bir sakızdı benim için ağızda eriyenlerden değilde büyüyenlerden :))

Şimdi ben bu karikatürlerin ingilizcesini buldum. Bu sefer "Love is...". Artık biriktirdiğim sakız etiketlerim olmasa da bu sefer biriktirdiğim duygular, anılar ve yaşanmışlıklar var. Ve halen tutuyor :)



Buradan şıpsevdi sakız üreticilerinin geniş bakış açısı ve bilgi dağarcığı için tebrik ediyorum. İngilizce bilmeyenlere sakız yolu ile ulaştıkları için.

Limon Çiçeği

Perşembe, Eylül 28, 2006

Eski Sevgili'nin eski ve yeni Sevgilileri

Yok eski sevgililerimden birini falan görmedim. Sadece okuduğum birşeyler bu hissi tekrar yaşattı. Vakti zamanında ola ki ! Pek hoşlanmam aslında, ama olur ya. Sevgilimin eski sevgilisini görünce bir dikkat kesilirim ve incelemeye başlarım. Genelde kızlar bunu tehdit olarak gördüğü için yaparlar. Ama ben ondan dolayı değil. Eski şahıs ne kadar güzel ise, ne kadar zeki ise, ne kadar anlamlı, sempatik ise, ne kadar başarılı ise ve şu an güzel başka ilişkileri var ise... Yani toplamda sağlam biri ise, sevgilimin puan hanesine artılar gelir. Garip değil mi ? Kız muhabbetinde, hep bir karşılaştırma vardır. Ya benden güzelmiş bu kız ! Ya bu kız çok başarılıymış ! Ya bu kız benden sempatik ! Bende olmaz böyle karşılaştırmalar. Ben onu sevgilimin yaşamış olduğu güzel bir olay olarak görürüm.

Bir de bunu sonraki hali vardır. Eski sevgilini yeni sevgilisi/karısı ile görürsün. Yine dikkat kesilmeler ve şahıs hakkında bilgiler toplarım. Ne kadar nazlı, ne kadar çıt kırıldım, ne kadar tiki, ne kadar kendi işini yapamaz, markete yalnız gidip alışveriş poşetlerini taşıyamaz bir tip ise eski sevgili falan demem silerim, çizerim üzerini, hatta harfler belli olmasın diye zigzaglar çizerim bol bol. Ne o öyle ! Biz dana böyle mi öğrettik ! der gibi bakarım. Bula bula bunu mu buldunu ima ederim. Sen zaten pek iyi birşey değildin, sevgilinde senin için yeni bir başarısızlık olmuş demeye getiririm. Değeri düşüverir bir anda, içimdeki cam yapı bağıra bağıra iner aşağı. Tam anlamı ile saygımı kaybederim. Gitmiştir, bitmiştir dinlemem böyle hissederim işte ben.

Hayatınızın bir yerinde yer etmiş insanların iyi olması gerekir. Ama hep iyi. Yoksa yaşadığınız kirlenir biraz, biraz gölge düşer üzerine. Güzel anılar için ya hiç karşılaşmayacaksınız ya da sağlam kişiler girecek hayatınıza. Yoksa yaşama güveniniz kalmıyor.

Limon Çiçeği

Çarşamba, Eylül 27, 2006

Uçak Bileti

Malum bugünlerin en sıcak konusu Amerika yolculuğu. Vizemizi aldıktan sonra THY'den pahalı pahalı rezerve ettirdiğim rezervasyonu iptal ettirerek gerçek bilet arayışına girdim. Aklıma ilk olarak ODTÜ kampüste bulunan Asterya geldi, hani konukevine varmadan solda. Karşıma çıkan beyfendi şahıs benim derdimi dinledikten sonra telefonlarımı, e-postalarımı alıp hemen döneceğini söyleyip köşeyi dönünce kayboldu. Bir gün iki gün ses yok.. Tabi benim frenler gıcırdamaya başladı. Telefon üzerine telefon, yok meşgül yok telefonda. Ümidi kestim, Atılım'dan konferansa giderken bir arkadaş kullanış bu firmayı hemen aradım. Tuba diye süppper bir insan çıktı. Şimdi firmanın adı TCI NOVIN Havacılık 466 30 00. Reklam da yapıyorum bu arada. Kızcağız, gün boyu beni meyil bombardımanına tuttu. Ankara'dan çıkarsak ne olur ? Istanbul'dan çıkarsak ne olur ? Austin'e mi varsak daha iyi yoksa Dallas veya Houston nasıl ? Bir sürü bir sürü opsiyon. Ben tabi sevindirik. Ablam ise ısrarla Asterya diyor. Kalktım gittim bir öğle arasında, elektrikleri kesik. Peki dedim ve derdimi anlattım bana geri cevap verme zahmetinde bulunmayan beyfendiyi anlattım. Herkes biliyor galiba marifetini. Bir bayan arkadaş yardımcı olmaya çalıştı, ben bir uçuş sordum bana biz zaten size bir defa rezerve ettik, başka opsiyon sunamayız demez mi ? Kocaman, kalın bir çizgi çektik üzerine ve kimseye tavsiye etmiyoruz. Bugün biletlerimi almaya gidiyorum. Tuba hanımı göreceğim diye düşünüyordum ama bugün izinliymiş kendisi, Deniz hanım bana yardımcı olacak. Çok sevinçliyim çok... İşini iyi yapan veya yapmaya çalışan kişilerle çalışmayı, iletişimde olmayı valla seviyorum.

Limon Çiçeği

Cuma, Eylül 22, 2006

Botlarım

Sonbahar hoşgeldin Ankara'ya. Ne güzelde yağmurlarınla geldin.

2006-2007 kış sezonu ile 5. yılına girdi botlarım. Ben onları tamamen tesadüf eseri çok ucuz bir fiyata aldım ve 4 yıl boyunca neredeyse ayağımdan çıkarmadım. Çok rahat olmalarının yanında dağa, yamaca ve şehir içine uygun görünüşü de var. Dün şortla evde gezerken markete inmem gerekti, üzerime hırka ayağıma botu geçirip indim. Giderken botlarıma bakıp bakıp (pantolon biraz kapatıyormuş) "ne güzeller, ne güzeller!" diye geçirdim içimden. Hem özlemişim botlarımı hemde kapri veya şort ile bot giymeyi. 4 yılda bana dayanmasının yanında sadece geçen sene biraz terleme sorunu ile karşılaştım. Onu da arka arkaya günlerde giymeyerek çözdüm. Bu sene yine bunlardan almak için internete talim edeceğim. Umarım bulurum, aynısından.

Normalde sevmem böyle sürekli aynı şeyler olmasını aslına ama biraz huy değiştirme galiba, biraz bir şeylere özdeşleşme isteği, her ne ise aynısından istiyorum işte.

Sabah bu yazıyı yazarken şortun altında duran botlarımı çekmek idi niyet ama fotoğraf makinesinin pilleri bitince başka sefere kaldı. Ve inetnetten buldum bir foto, daha kötüsü ecco'nun sayfasında da aynı model yok :(((


Ben aynısından istiyorum !!!!!!!!!!!!!!!!!!

Çarşamba, Eylül 20, 2006

Öfke, Hiddet, Üzüntü, Sinir

Dün bunları düşündüm. Ben bunlardan hangisini daha çok yaşıyorum diye düşündüm. Durduk yere nereden aklına geldi demeyin. Yaşama dönüş kliniklerinden birinin reklamında bu kelimleri arka arkasına görünce düşünmeye başladım.

Üzüntü: bu iç burkan bir duygu, birinden beklemediğim bir yargı cümlesi duyduğumda üzülürüm. Tabi bu kişi benim sevdiğim biri olması gerekiyor.

Sinir: Sana bunu söylemeye yetkisi, ilgisi , bilgisi olmayan kişilere karşı verdiğim tepki. Çok olağan birşeyin olmaması sağlandığında hissettiğim his.

Öfke: Olmasını beklediğim, ama olmayan, oldurulmayan olaylarda hissettiğim his, a öfkelendiğimde bunu hareketlerimle belli etmem, "Ssssaallllaaakkk" gibi kelimelerle geçiştiririm veya "Canu cehenneme"

Hiddet: En çok bu duygu bana yakın, hazmetmemin çok uzun zaman alacağı durumları fark ettiğim anda hissettiğim, kan basıncımın arttığı, çevremedekileri kırmak yıkmak istediğim, birşeyleri fırlattığım ama hırsımı alamayıp başka fırlatacak şeyler aradığım, ağzımdan kelime çıkmayan, kendimi ifade edemediğim anlar

Şimdi bir bunun için Internete bakalım, onlar ne diyor:

Üzüntü:
Olması istenilmeyen olaylardan doğan ruh tedirginliği, teessür (TDK)

Sinirlenmek:
Duygu ve davranışlarını denetleyemeyecek duruma gelmek, öfkelenmek, köpürmek, feveran etmek (TDK)

Öfke:
Engelleme, incinme veya gözdağı karşısında gösterilen saldırganlık tepkisi, kızgınlık, hışım, hiddet, gazap (TDK)

Hiddet:
Öfke, kızgınlık (TDK)

Çok yakın gibi kullanmışlar ama sanırım sizde zaman zaman hissetiğiiz bu duyguların farklılıklarını yaşıyorsunuzdur. Yani anlatamasamda anladınız değil mi :)

Sonra daha derin düşüncelere daldım, peki dedim, kıskançlık, haset, imrenme, yerinde olma isteği arasındaki fark ne? Bunu da gelecek yazıma saklamdım

Limon Çiçeği

Pazartesi, Eylül 18, 2006

Amerka Vizesi Macerası

Dikkat Dikkat Burada yazılanlar ibret niteliğindedir :))

Efendim, pasaport sürenizi Ramazan ayında ümreye gitmek isteyen kişilerin olduğu zamanda, yani Ramazan ayından iki-üç kaç hafta önce uzatmaya çalışmayın. Nasıl bir sıra sormayın. Ankara Pasaport şube saat sekizde içeri almaya başlıyor ve günde 400 adet pasaport verme işini yapabiliyor. Ama 400'den sonra numara vermiyor. Bilgilerinize ...

Efendim bilişim işilim olurda hatun kişinin işi neler isteniyor diye tekrar bakmazmı Emniyet internet sitesine. Baktım ki, o ne ? online pasaport. Aman dedim, ne güzel, devletim milletim alışmış, alışmış ki online pasaport alıyor. Hemen doldurdum bir güzel formu, bekliyorum e-posta gelsin bana. Geldi ama bir gün sonra, 7 gün içerisinde diyor ama dün 1, bugün 2, bana 5 gün süre kalıyor. Neyse dedim olur böyle şeyler. İkinci gün gittik, saat 7:45. Biz herhalde 450-500 arası bir yerlerdeyiz. 400'de tamam dediler. Gidin evinize size numarada yok. Ben atladım. Ben online başvurdum, bana da mı yok ?
Yok kardeşim dediler. İkinci gün 7 civarı gidip 104. sıradayım. Sıra olma kültürü olunca memlekette, 10. kişiden sonra hemen isim yazmaya başlamışlar. İyi yapmışlar, böylece köşedeki satıcıdan çay alabildim.

Sonra girdik içeri, ben online sırası alacağım diyorum. Yok diyorlar, herkes ile aynı sıradan gel, sonra sana online sıra verelim. İyi de ama ben 7'de geldim zaten, bekledim bekleyeceğim kadar. Yok herkes ile aynı sıraya gir. Baktım sıra ilerlemiyor çıktım geldim işe. Annemi bıraktım sen al dedim. Ona da online sıra bitti deyip normal sıra vermişler ve öğleden sonra ancak başvuru yapabilmiş. Ben de kendimi takdir ettim, online başvurdum diye.

Araya haftasonu girdi ve bizim online süresi bitti. Hadi tekrar başvur, 2. gün gelsin, bu sefer 6:30 civarı girdim sıraya. 65-70 arası biryerlerden aldık online sıra:5. Tamam harç parası yatırılacak ama herkes ile aynı sıra. Rica minnet, sıram geldi gelecek, bir zahmet geçtim öne. Ben onca çileden sonra 15 dk sonra başvurumu yapmıştım.

Ne anladım ben bu online işlemden. Aynı kuyruk ile sıra alıyorsam, aynı vezne kuyruğu bekliyorsam... Öğreneceğimize dair umutlarım büyük.

Tabi bu arada biz kapıdan içeri alınmak için beklerken, tanıdıklarının arabası ile gelen polis akrabaları bizden önce numaratörden numara almışlardı bile. Emniyette bile olursa dedim, diğer yerlere ne demeli.

Vize için arayacağınız telefonu aramadan önce 16$ yatırmış veya kredi kartınızın yanınızda olduğuna emin olun. DİKKKAATTT ! Pasaportunuzun süresi uzatılmış olmalı. Yoksa yanıyor canım 16$. Ailecek gidiyorsanız, herkesin doğum tarihi, pasaportları sizin ile olsun. Sonra gidin formu doldurun, 100$ harç yatırın, onlara özel bir foto var ondan çektirin, tapuları, ruhsatları, maaş bodrosunu, izin belgesini, iş kartlarınızı, uçak rezervasyonunuzu, davet mektubunuzu alın ve gidin. İlk olarak sizden form, makbuz ve pasaport istiyorlar. Sonra benim vermek istediğim hiç bir evrağı almamaları çok ilginçti. Bakmak için bile almadılar.

- Are you working ? (Çalışıyor musunuz?)
- Yes, there are the docs (Evet, evrakalrım burada) deyip evrakları vermeye çalıştım, kabine almadılar
- What for ? (Ne için ?)
- Visit my sister (Ablamı ziyaret) deyip evrakları vermeye çalıştım, almadılar
- Who will pay? (Kim ödeyecek?)
- I will , there banks extreas ( Kendim, işte banka hesapları) almadılar...

Tamam dedim, bunlar bana vermeyecekler. O da ne 10 yıllık Amerika vizesi elimde :)))

İşte böyle, nasıl bir güven görüntüsü varsa artık bende :)))

Limon Çiçeği

Pazartesi, Eylül 11, 2006

Bu haftasonu

Nasıl geçti bende bilmiyorum. Bildiğim veya bildirildiğim tek şey geçmiş olduğu.

Güzel bir haber ile başladık. Annem bir kere daha büyük hala oldu. Bende ikinci uzaklıktan hala. Bu durumda 7. ikinci dereceden yeğen oluyor. Pek güzel bir oğlan çocuğuymuş. Analı babalı, sağlıklı ve hayırlı olur herkese umarım.

Eve giderken arkamdaki iki genç kız sadece telefonlardan bahsettiler. Hani benim alırken üzerinde durduğum bütün ayrıntıyı o kadar detaylı biliyorlar ki. Paraları olsa hepsini elden geçirmiş olurlardı kesin. Gerçi bir öğrenci için yeterince değiştirme yaşamışlar.

Onları dinlerken acaba insanların telefon değiştirme motifleri ile kişiliklerinin hangi bölümü benzerlik gösterir diye düşündüm. Giyim alışkanlığı, yemek alışkanlığı, okuma, gezme, sevgili, aşk, temizlik ... Valla bilemedim.

Benim bundan önce bir telefonum oldu. 4.5 yılkendisi bana ben ona iyi bakmaya çalıştım. Artık yeni pilleri bile kabul etmeyince emeklilik zamanı dedim. Sonra yenisini düşünürken de biraz araştırma, radyosu olan bol hafızalı, destek alabileceğim bir telefonu alıverdim. Şimdi o bana ben ona iyi bakmaya çalışıyorum ve değiştirmeyi de öyle kolay kolay düşünmiyorum.

Bu konuşmadan sonra emekli telefonumu çıkardım şarja koydum. Belki çalışır ve nostaljik olur dedim.

Süheyla

Perşembe, Eylül 07, 2006

Amerika ve Eye of The Tiger

Annem pasaport için bu gün tekrar gidiyor. Umarım alacak ve biz artık vize işlemlerine başlayacağız. Kardeşimde biz Amerika'da iken eve bekçilik yapacak :) Ne mutlu bize ...

Bu miskinlik, bu bıkkınlığın bütün nedeni yaz sıcakları sanıyordum. Gel gör ki, havalar gayet güzel ama ben halen miskin, bitkin. Ne oluyor bana böyle anmalıyorum. 27 yaşından sonra huy değiştirmiyorum ya..

Önce miskinliğimi spor yöntemi ile atmaya çalışacağım, sonra kitap okuma sürelerimi uzatacağım, daha planlı ve verimli günler istiyorum. Ben o günlerimi geri istiyorum .....

Süheyla

Cuma, Eylül 01, 2006

Amerika Yolculuğu

Efendim,
Bilenler bilir ben ablama pek düşkünümdür. Böyle abla dediğime bakmayın, kendisine Selma derim ve Selma diye anlatırım. Yazıya gelince abla oluverdi birden. Neyse, bizim kız (şimdi de bizim kız oldu) 99'da evlenip Amerika yollarına düştü. O zaman bu zamanda orada mutlu mesut bir hayatları var. Ne mi yapıyorlar ? Eşi ile beraber aynı üniversitede doktoralarını yapıyor, bir taraftan asistanlık yapıp akademik olmanın dayanılmaz yollarında yürüyorlar. Neyse, bizimkiler her sene gelirlerdi. Biz de hasret giderip bir yıl daha onları özlerdik. Bu yıl işler karıştı. Maga: eşi, aslında soyadı ama hep öyle diyorlar, kendisine ben normalde Murat derim; yazıya gelince o da Maga oldu. Maga bu yıl geldi, kısa görüşmelerimiz olduysa da en azından gördük. Ama ablam Seatle bir projede çalıştığı için gelemedi. Eeee o zaman bu hasret iki yıl mı sürecek derken mutlu haber geldi, gelecek yaz yine orada proje yapacak. O zaman dedik, yollar bizim. Başladı bizim Amerika heyecanı. Önce öğrendim ki, 6 gün yıllık iznim var. Şeker bayramı ile birleştirsem bile 2 hafta ediyor. Değmez dedim ve önerilen, yeni uygulanmaya başlayan ücretsiz izine başvurdum. Bugün güzel haber geldi, imzalanmış. 6 gün için ücretsiz izin aldım :) Bana da garip geldi, ama işler artık böyleymiş. Borçlanma yokmuş.

Sonra düşündük, annemde gelsin dedik. Malum bizimkinde ingilizce yok, panik atak vari bir heyecanlanma, baş dönmesi, yol bulamama durumları geçmişte yaşanmış. Aktarma yapılan hava alanında o durumda annemin görüntüsü geldi, film karesi gibi. Sonra bir yolu benimle öğrensin dedik. Kendisi henüz pasaport alma aşamasında. Bu arada bizim gidiş tarihi 7 Ekim, yani bir ay gibi bir zaman var. Ve biz vizeye bile daha başvurmadık. Şimdi içimde bir şüphe acaba gidebilecek miyiz ?

Bugün pasaport almak için emniyete gittik. O da ne ? Sırada en az 500 kişi. Nedir bu sıra dedim, hacılar pasaport alıyor dediler. Ah be annecim! şans mıdır ? talih mi ?
Pazartesi bir daha şansımızı deneyeceğiz. Durum ne olacak merak ediyorum. Ve pazartesi randevu için konsolosluğu arayacağım. Bize randevu verecekler. Umudum bir hafta içerisinde randevuyu vermeleri. Gelişmelerden sizleri haberdar edeceğim.

Süheyla

Salı, Ağustos 29, 2006

Beyaz Gelincik Başlasın Artık..

Geçen yıl ATVnin en guzel dizilerinden birisiydi. Benim pazartesi dart macim olmasina ragmen, bir sekilde tekrarindan hafta ici dizi fragmanlarindan tekrar ettigim dizi simdi gece yarisi tekrar ediyor. Bende elimden geldigince izliyorum. Beni o dizide icine ceken bir seyler var. Belki cocuklukta, genclikte ayni senaryolara sahip turk filmleri ile buyudugumuzden, bu dizi de bana ona benzer bir tat veriyor. Kendimi aglamak uzere buldugum cok zaman oluyor. Ya da onlari sokakta gorsem, filmdeki adlari ile `ne yapiyorsun leynn` diyesim gelir. Sanki bizim oturma odasinda hep beraber yasiyoruz o hikayeyi. Bazen karakterin biri oluyorum, bazen karakterlerin hepsi...

Genelde kizlari boyle dizilere bir aktris ceker baglar, ben Aliye`yi bile buyuk saadakat ile Deniz olmasa da seyredecek biri oldugum icin kendimi ayni kefeye koyamadim. O zaman neydi dedim, beni boyle cekip icine gercekmis gibi yasatan ? Diziyi tekrar seyrederken buldum, ben dizideki dort erkek karakterin hepsinden bir parca istiyorum. Ama dusunulenin aksine Omer`den cok degil Mustafa`dan cok istiyorum. Bu da benim ask tarafimin agir bastigini gosteriyor. Omerin ise bir cok hali bana ters bile, karizma olayi haric :) Kendini cok bilen tavirlari, surekli duvarlar koymasi, yonetme tutkusu, hakim olma arzusu ... Bunun yaninda Mustafa`nin kitapsiz, hesapsiz sevgisi ... Biraz da memleket havasi var tabi, karakterler de bu anlamda cok uymus.

Tekrar baslasin artik, ama bu sene lutfen mac gunu ile ayni gun olmasin :)

Limin Cicegi

Perşembe, Ağustos 24, 2006

Plasebo

Kitapların içinden "bu da neymiş ?" diye not aldığım bir kelime. Biraz araştırdım, kurcaladım ve ilginç şeyler buldum.

Herşey kişinin algıladığı ile hayat edip hissettiği arasında aslında fark olmadığına dayanıyor. Nasıl yani ? Yani kişinin fiziksel ve psikolojik olarak aynı tepkileri vermesi demek oluyor.

Yapılan araştırmalar, hasta kişilere ilaç yerine renkli şeker verselerde aynı iyileşmeyi sağladıklarını göstermiş. Kanserli bir kişi, son kimyasal operasyonu
kaldıramayacağı için ( artık umut bitmiş) durumda iken imajinasyon yöntemi ile günde üç defa kendisinin kanserli bölgesini düşünmesini, şu an oraya iyileştirici bir ilacın hucum ettiğini, kanserli hücreleri zayıflatırken, alyuvarlarının onları sararak parçaladığını hayal etmesini istemişler. Tabi bu sadece hayal etmek değil, olayı tam olarak yaşamak. Hani bazen olur ya! Sevgiliniz yanınızda gibidir, ve siz o yanınızdayken aynı duyguları hissediyorsunuzdur. İşte bunun bilinçli ve eğitimli durumu...

Bende kendimi şunu söyledim, çikolata yemem ile yediğimi hayal etmem arasında fark yok ise neden ben hayal edip kilodan yıtrmıyorum. Denemeye başlıyorum, bakalım nasıl olacak ?

Bundan sonraki konu "imajinasyon" ve teknikleri olsun. Böylece denize girmeden, tatil yerine gitmeden tatil yapıp; antreman yapmadan antreman yapabilirim. Tabi işlerin bu kadar kolay olmadığını biliyorum. Denemek gerek

Süheyla

Perşembe, Ağustos 17, 2006

Look And Relax

Apartman sakinlerini keşfettim. Fotoğraf makinası ile farklı bir bakış açısı yaratan kişilerin topluluğu. Hepsinin ortak paydası fotoğraf. Bende onlara ayak uydurmaya çalışıyorum. Ama daha yolum var. Her ay bir konu belirliyorlar, önce kendi çektiği fotoğrafları yayınlıyorlar. Daha sonra da misafilerinkini.. Bende son iki aydır katılıyorum. Bu ayki konu kırmızı.. şöyle kırmızı elbiselerimi giyip, kırmızı ruj ve ojeler ile kırımızı bir şapka takmak geldi içimden. Ama fotoğrafı kim çekecek ??

www.lookandrelax.com adresi, incelemek isteyenlere

Kırmızı - Limon Çiçeği

Tepeden bir degisiklik

Tepeye bir çalışma koymak istiyordum. Sonunda birşeyler hazırladım. Tabi bu konularda çok amatör olunca böyle oluyor ama beni anlattı sanki :)

Salı, Ağustos 15, 2006

Bu Şarkı Çarptı Beni

Yine sabah erken kalkma ritüellerinden birini yaptım. 5:15'de ayaktaydım. Tek fark vardı. Ortam kapıları kapatamayacağım kadar sıcak, annem bütün gece uyuyamamış biraz hassas. Hal böyle olunca sessiz sessiz evde dolandım. Sonra kulaklık ile radyo dinledim. Ve bu şarkı beni çarptı. İlk iş gelip indirdim ve dinliyorum. Sözleri ile şöyle :

Kaç zamandır med cezir sandım
Görmeyince seni silinir sandım
Hapsolunca gözlerine
Allahım nasıl nasıl nasıl nasıl
Nasıl da yandım
Bir kaç efe ve bir iskele
Sevdan olta bana hadi rastgele
Bende yerin dolmamış hala
İşte ben asıl asıl asıl asıl
O zaman yandım

gam çalar savurur koparıp aşktan
kalmadı farkım hiç kuru yapraktan
ne sefa ne vefa istemem versin
her nefes dilerim seni ben haktan

Senden kaçmam gerek
Seni aşmam gerek
Nerde bende seni silecek yürek
Seni aşmam gerek
Senden geçmem yürek
Nerde bende seni silecek yürek

Soz: henuz bulamadim

Pazartesi, Ağustos 14, 2006

Bu hafta

İnanılmaz sıcak bir haftasonu. Nasıl geçti anlamadım. Pelte şeklinde yataktan kalkmadım. Ayakta olduğum tek zamanlar gece geç saatler ve sabah erken saatleri. Arada sıra annem dürtüp birşeyler yemeye zorlamasa parmağımı kıpırdatmadan yatabilirdim. Neyseki hayalini kurmak istediğim güzel şeyler vardı da, yatarken çok fazla canım sıkılmadı. Şanslıyım yine ..

Bu cumartesi meteor yağmuru var dediler. Biz arkadaşlarla, neyseki, bahçeli bir mekanda otururken gözlerim sürekliyukarı kaydı, acaba bir tanesini tuttururumda herşey daha güzel olur mu dedim. Ama göremedim. Son umut, gece yatağımın başucuna bakarken (malum sıcakta yatağım pencerenin içinde) birşeyler göremeden uyudum. Ama uyumadan az önce şöyle düşündüğümü hatırlıyorum. Olmuş gibi tam olarak hayal eder ve yaşarsam aslında olmuştur. Bu düşünce ile yıldızlar kaydırayım derken havai fişek görünümlü bir arka arkasına yıldız kayması yaşadım. Bu olayı Spor Performansını artırma çalışmalarında okumuş ve yapmıştım. Sonra yeni başladığım İngilizce Konuşma sınıfı hocamızda aynı şeyi anlatınca, hayatımın her köşesinde denemeye karar verdim. Özellikle yemek yeme konusunda, belki böylece sürekli yemek yeme isteğim olmaz :) bir kaç fazla kilodanda kurtulurum :)

Gelelim hocamiza, hocamiz avusturalyalı, atış koçuymus kendisi. Karısı Türk oldugu icin gelmişler buraya ve kendisi ingilizce öğretmenliğine başlamış. Sınıf beni pk memnun etmedi ama bir kere yazılmış olduk. Artık bir ay devam edeceğim ama seviyemde iyileşme hissetmez isem bu kadar ile kalırım.

Deniz zamanım geldi, kum güneş zamanım.. yetti artık haftasonu yapıyorum bir organizasyon ve gidiyorum valla.. deniz istiyorum deniz..

Limonata (bu sıcakta çiçek olmaz diye çiçel yerine limonata oldum :)

Cuma, Ağustos 11, 2006

Dart federasyonu bayanlar sıralamasını yayınlamış . Ben darttr'den gördüm. 13. sıradayım ama o da ne ? Atatürk turnuvası eklenmemiş. Ben puanımı istiyorum ! Acil eylem planına geçiyorum. Bakalım kaçıncı olacağım.
Kafein krizim geçti. Geçmeden önce birşeyler yaptı tabiki.
Deniz ve kardeşi bana geleceklerdi. Tatilden dönmüşler, kapkara olmuşlar, yüzmüşler ve gelirkende Şirince'ye uğramışlar. Uğradıklarında beni arayıp meyveli şarapta tercihi mi sormuşlardı. Vişne demiştim. Onlarda bana vişne, hep beraber içmek içinde vişne ve kara dut almışlar.

Arkadaşlarım gelirde ben tarif denemesi yapmaz mıyım ? Hemen yaptım. Dr.Oetker'ın muffinlerinden alırken kafein krizi kendisini gösterdi ve kakaolu muffin aldım. Aldım, yaptım. Fotoları limon çiçeği tariflerden görebilirsiniz. Gel görki kızlar pek muffin yemeyince bana kaldı. Bugün itibarı ile hepsi bitti :))

Gelelim meyveli şaraplara. Soğuk içilmeleri gerekiyor, ben buz attım hızlı soğutma için pek bir şeye benzemedi. Zaten birincileri bitirene kadar soğumuştu. Konuştuk uzun uzun ... sabah erken kalkma seanslarına tekrar başaldığım için 12'de benim gözler kapanıyordu ve kapandı.

Sabah kalktığımda farkettim ki, Selma'ya gönderilecek biskuviler yapılmadı. Akşam pişirmem gerekse bile hamuru yapıp dolapta en az 2 saat saklamam gerek. Sabah iki ara bir derede yaptım hamuru. Bu konunun detaylarını ise yine tariflerde yazdım.

Bugün itibari ile Amerikan Derneği konuşma kurslarına başlıyorum. Yurtdışında iş hayali kurmak ile olmuyor, ingilizceyi geliştirmek ve hatta başka diller öğrenemem gerek. Bakalım ne kadar işe yarayacak ?

Dolu bir haftasonu beni bekliyor. Önem verdiğim her konuda birşeyler yapacağım.
sağlık, aile, arkadaş, spor

Hadi guzel bir haftasonu gecirin !

Salı, Ağustos 08, 2006

Kafein Ne Kadar Zararlı ?

Evet biliyoruz ama ne kadar ? Bugünlerde canım sabah kalkar kalmaz kahve, yemeklerden sonra kola ve akşam üzeri kahve istiyor. Ben ki çikolata düşkünü biriydim, hiç aklıma bile gelmiyor. Ama kahve deyince yemek bile yemek istemiyorum. Malum biraz kilo fazlası olunca işime gelmiyor değil ama kaş yapalım derken gözden olmayalım. Araştırdım.

"Kafeinin normal miktarı kişiye göre değişir. Kafeine karşı duyarlılık; tüketim sıklığı, düzenli olarak alınan miktar, vücut ağırlığı ve fiziksel koşullar gibi pek çok etmene bağlıdır. Pek çok çalışmada, yetişkinler için güvenli olarak tüketilebilecek kafein miktarının günde 300 mg (yaklaşık 3-4 fincan kahve ya da 5-6 büyük bardak çay) olduğu belirtilmiştir. Kafein kan dolaşımında ya da vücutta birikmez, alındıktan birkaç saat sonra atılır. "

Bilgisi içimi bir parça rahatlattı. Ama yine de kuşku yapacağını yaptı ve araştırmaya devam.

"Kafein, merkezi sinir sistemine etki ederek, beyne giden ve beyinden gelen mesajları hızlandıran; böylece kişinin daha uyanık ve aktif olmasını sağlayan bir uyarıcıdır.
Bazı popüler içeceklerde bulunan kafein miktarını aşağıdaki tabloda görebilirsiniz:
İçecek (250 ml) İçerdiği kafein
Red Bull 80 mg
‘V’ 78 mg
Coca-Cola 48.75 mg
Diet Coke 48 mg
Pepsi 40 mg
Diet Pepsi 44 mg
Pepsi Max 44 mg
"

Devam ediyorum:
"Kısa-dönem etkileri:

Kafein, sinir sistemini uyaran bir kimyasaldır. Kana mideden karışır ve etkileri 15 dakika sonra hissedilir hale gelir. Kafeinin kısa dönemde yaygın olarak hissedilen etkileri, vücudun enerji seviyesinin artması, uyanık ve dinç olma, keyif ve rahatlık hislerinde artıştır. Alınan kafein miktarının vücuttan atılması uzun saatler sürmekte, alınan miktarın sadece yarısının atılması 6 saat sonra gerçekleşebilmektedir. Bu durum, kafeinin etki süresini uzatmakta ve etki alanını genişletmektedir. Kafeinin diğer etkileri, kan basıncını, nabız atışını hızlandırmak, kas hareketlerini yavaşlatmak, kan damarlarını daraltmak ( bu durum soğuk el ve ayaklara neden olur), nefes almayı kolaylaştırmak ve mide asit seviyesini yükseltmektir. Bu durum, vücudun stres altında verdiği tepkilere yakındır. Beyne giden kan damarlarının daralması beyne giden kan akışını azaltır ve beynin bunu bir tehdit olarak algılamasını ve vücudu korumak için atağa geçmesini sağlar. Bu durum, uykunun ertelenmesine, stres hormonlarının ise yükselmesine neden olur. Vücut daha aktif ve daha atak hale gelir.
"

Kendime sürekli stres ortamı yaratıyormuşum. Bu da stres belirtisi olan yüzüm, derim ile neden oynadığımı biraz açılıyor. Şu an itibari ile bu duruma dikkat edeceğim. Kafeinli yiyecek ve içeceklerden sonra mı yolma operasyonu başlıyor acaba ?

"Uzun-dönem etkileri:

1958’de U.S. “Food and Drug Administration” (Amerika Birleşik Devletleri Yiyecek ve Uyuşturucu Madde Kurumu) tarafından yapılan bir araştırmada, kafeinin uzun vadede insan sağlığı üzerinde ciddi derecede yıkıcı bir etkisi bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Kafeinin, kan basıncını arttırıcı etkisine rağmen kalp hastalığına yol açma riskinin yüksek olmadığı, fakat yüksek dozda kafein alımının yüksek tansiyona yol açabileceği üzerinde durulmuştur. Yapılan araştırmalar kafein ile kanser oluşumu arasındaki bağın da zayıf olduğunu ortaya koymuştur. Kafein, sağlıklı kişilerde kalp hastalığına yol açmamaktadır fakat aritmiye (kalbin ritmik atışının bozulması) yatkın olan kişilerde bu durum kafein kullanımıyla tetiklenmekte ve kendini belli etmeye başlamaktadır. Kafeinin insan psikolojisi üzerindeki etkisi de araştırılmıştır. Panik atak ve “anksiyete” problemlerinin belirtilerinin, kafein kullanımıyla daha kötüleştiği ortaya konmuştur. Buna ek olarak kafein kullanımının depresyon oluşumuyla da yakından ilişkili olduğu bilinmektedir. Bu özel durumlar dışında, Amerikan Sağlık Birliği (American Medical Association) ve Amerikan Kanser Topluluğu (American Cancer Society), ortalama dozda düzenli olarak kullanılan kafeinin, uzun vadede sağlık için büyük çapta bir tehdit oluşturmadığını bildirmiştir.
"

Bu durum biraz rahatlattı beni. Gerçi ritm bozukluğu ciddi bir sorun ve yüksek tansiyon. Dikkat diyorum !
"Kafeinin ruh hali üzerine etkisi:

Kafeinin ruh hali üzerine olan olumlu etkileri (keyifli ve mutlu olma hali, enerjik ve aktif hissetmek, sosyalliğin artması vb.) alınan kafein miktarına ve alan kişinin kafeine olan bağımlılık ve bağışıklık derecesine orantılı olarak değişmektedir. Kafeini fazla tüketmeyen, aralıklı olarak alan kişilerde az miktarda alınan kafein (100-200 ml gr) bile pozitif etkiler oluşturmakta fakat düzenli kafein kullanıcılarında bu miktar fazla etki sağlamamaktadır. Bu kişilerde, sabah kahvesinin sağladığı olumlu etkiler, kafein alınmadığı sürede meydana gelen yan etkileri (uykusuzluk, uykuyu tam alamama ve uykulu olma hali) yatıştırmak şeklinde ortaya çıkmaktadır. Yüksek miktarlarda alınan kafein için artık olumlu etkiler yerine tedirginlik, huzursuzluk, hızlı kalp atışı ve mide asitlerinde çoğalma gibi negatif etkilerden bahsetmek mümkündür. Negatif etkilerin gücü kişinin kafeine olan hassasiyetine ve bağışıklığına göre değişmektedir. Eğer kişi kafeine bağımlıysa ve kafeine karşı olan toleransı yüksekse olumlu etkilerin ortaya çıkışı ancak çok miktarda kafein alımıyla sağlanır ve bu miktar diğer kişilerde olduğu gibi negatif etkilere yol açmaz. Bu kişilerde, negatif etkiler, kafein yokluğunda ortaya çıkar.
"

Kolayca mutlu olmanın yolları. Ne zaman mutlu olmak istesem mi canım istiyor acaba. Yoksa mutlu olmaya zaten ihtiyacım var deyip beden kafein mi istiyor ?

Nasıl da etkiliyor hayatımı yediklerim içtiklerim !
Daha dikkatli olmalıyım daha

Limon Çiçeği