Perşembe, Ağustos 30, 2007

30 Ağustos Zafer Bayramı

Bugünlerde ne kadar da önemli bir gün. Bu kadar siyasi olaylardan sonra umarım Atatürk'ün ilkeleri gerektiği saygıyı görürler ve kendi emellerine hizmet edecek şekilde yorumlanmazlar. Bunca zaman sonra ezbere bildiğime inandığım gençliğe hitabeyi okumaya çalışınca arapça kelimeleri karıştırdığımı ve bazı kelimelerin ise ne anlama tam olarak gelmediğine karar verdim. Tekrar üzerinden gitmek gerekir ise :
Ey Türk gençliği!
Birinci vazifen, Türk İstiklâlini, Türk Cumhuriyeti’ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkan ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hiyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.

Ey Türk İstikbalinin evladı!
İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır!Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda, mevcuttur!

20 Ekim 1927
K.ATATÜRK

Atatürkçü düşünce derneğinin internet sayfasından aldığım, Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun günümüz Türkçe’sine uyarladığı Gençliğe Hitabe ise:
"Ey Türk Gençliği!
Birinci ödevin Türk bağımsızlığını, Türk Cumhuriyetini sonsuza dek korumak ve savunmaktır.
Varlığının ve geleceğinin biricik temeli budur. Bu temel, senin en değerli (güven) kaynağındır. Gelecek de, yurt içinde ve dışında, seni bu kaynaktan yoksun etmek isteyecek kötüler bulunacaktır. Bir gün, bağımsızlığını ve cumhuriyetini savunmak zorunda kalırsan, göreve atılmak için içinde bulunacağın ortamın olanak ve koşullarını düşünmeyeceksin!Bu olanak ve koşullar çok elverişsiz olabilir.Bağımsızlığına ve cumhuriyetine kıymak isteyecek düşmanlar, bütün dünyada benzeri görülmedik bir yenginin temsilcisi olabilirler.Zorla ya da aldatıcı düzenlerle, sevgili yurdunun bütün kaleleri alınmış, bütün gemi yapım yerleri ele geçirilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve yurdun her köşesine eylemli olarak girilmiş olabilir. Bütün bu durumlardan daha acı ve daha korkunç olmak üzere, yurdun içinde yönetim başında bulunanlar, aymazlık ve sapkınlık ve üstelik hainlik içinde bulunabilirler. Dahası, yönetim başında bulunan böyleleri, kişisel çıkarlarını, yurduna girip yayılmış olan (dış) düşmanların siyasal amaçlarıyla birleştirebilirler. Ulus, yoksulluk ve darlık içinde ezgin ve bitkin düşmüş olabilir.
Ey Türk geleceğinin genç kuşakları!
İşte bu ortam ve koşullarda bile ödevin, Türk bağımsızlığını ve cumhuriyetini kurtarmaktır.Gereksindiğin güç, damarlarındaki soylu kanda vardır."
Güzel bayramlar
Limon Çiçeği

Pazar, Ağustos 26, 2007

Evet istemenin gücü

Kişisel gelişim kitaplarından fırlamış bir başlığım var değil mi ? Evet, çok okuduğumdan değil sadece bir önceki yazımda istediğim şeyin şu an gerçekleşiyor olmasının mutluluğu benimkisi. Dışarıda yine rüzgar var, sertçe esiyor. Bir de buna yağmur eklenmeye başladı. Birazsan güneş tamamen etkisini kaybeder ve iç anadolu mevsimi etkisi ile hava daha da bir soğur ve ben kahvemi kaptığım gibi balkondayım.
Dün annem yayladan haberler verdi. Orada da yağmur yağıyor ve ince hırkalarını giymişler. Hoş bizim orada ince hırka yerine yelek daha çok kullanılan birşeydir ama benim gibi çok üşüyenler için yelek pek faide etmez ve hırka her zaman tercih edilir. Bir de yaylada evlerin çatıları eskiden (artık pek olmuyor ya) çinkodan olurdu. Yağmur yağdıkça tık tık seslerini duyarsınız, bir çeşit terapi gibi : ))
Ya ben garip oldum yine, böyleyim bugünde işte ...
İstemenin büyüsüne devam, bir de şu yolculukla ilgili işlemlerin biran önce halledilmesini istiyorum :)) Sonra bilgi kapsüllerinden :)) Daha çok var aslında istediğimde şimdilik düz geçelim... Güzel bir hafta
Limoni

Cuma, Ağustos 24, 2007

İstiyorum

Artık ne de rahat söylüyorum bu kelimeyi. İstiyorum, belki ne istediğimi kesin bilmemin etkisi belki de elde edemesemde yaşayacağımı bilmemin etkisi. Bir zamanlar bunu sesli söyleyemezdim, kalem defterle bekleyenler kayda geçirecek ve ben yapamazsam cezalar verilecek sanırdım, her bakış bunu bilerek bakacak sanırdım. Şimdi olur olmaz şeyleri istiyorum. Hem de olur ve olmaz ...
Şimdilerde, polarıma sarılacağım, saçlarıma rüzgarların girdiği, serince bir yerde dalgalanan denizi seyretmek istiyorum, öyle bir saat iki saat değil ama, güncelerce, ben dur deyinceye kadar, dalgalar beni kendime getirinceye kadar. Sıcacık kahve fincanıma sarılıp kokusunu içime çekesim var. Sonra polarımın ceplerine ellerimi atıp, rüzgardan sulunan gözlerimi silesim var. Var işte, benim böyle dağı tepeyi ormanı yağmurlu havada ayağımda botlarımla seyredesim var.
Yurttayken çok yapardım, sabah erkenci kuşu yine 6-7'de kalkardı. Tabi o zaman oda da 4 kişi, çıt demeden atardım kendimi yurdun önüne. Bir iki kedi, uçuşan bir kaç çınar yaprağı, belki bir görevli ortalıkta ... Öndeki merdivenin başına bağdaşı kurup, sıcacık kahveyi içmek ve gelen günden isteklerini sıralamak, yüzünde oluşan gülümseme, kendinden memnun olma hali ... Ahh ne çok özlemişim bunu .
Şimdilerde küçük balkonumda yapıyorum sabah erken kalkma, yetişirsem güneşin doğuşunu seyretme, güneş gelmeyen serin balkonda kahve içmece ve yine yeni günden isteklerimi isteme. Bu arada havanın nemli olmasından mı ? yoksa eğim olaylarından doalyı mı güneş uzun mor-pembelikten sonra doğuyor. Vanilla-sky tadında kalıyor bir müddet. Güzel oluyor. Ben bir zamandır sabahları kahve içmiyordum. Hem kahvaltı etme isteğimi alıyor, hem sağlıksız hem de vucuduma iyi davranmak adına içmiyordum. Ama istiyorum, seviyorum ben bu işi... Mis gibi kahve, ahh bir de filtre olsa kahvem değmen keyfime. Yine de şükretmek lazım, kahveme, balkonuma, sabah uynan kendime , beni okuyan sizlere ...
Güzel bir haftasonu geçirin, kendinize 5 dk da olsa tatil verin, geçin güzel bir manzaranın karşısına ve duygularınızı dinleyin. Umarım benimkiler gibi sizede güzel şeyler söyler ve gülümsemenizi sağlar.
Sevgilerle
Limon Çiçeği
not: yeni iş arkadaşlarıma en doğal halimi de gösterdim, hani hafif sımarık biraz geveze biraz çok bilmiş... Önce bir afalladılar, sonra baktılar yapacak birşey yok ve kabul ettiler, evet yeni iş arkadaşlarım benim bu halimi de kabul ettiler :)))

Cumartesi, Ağustos 18, 2007

Ve yeni yeniden Mehmet Günsur

Bilenler bilir benim bu şahsa karşı bir zaafım var. Beyaz gelincik dizisine de başlamama vesile olan kendisidir. Her ne kadar daha sonra diziyi bıraksa ve ben konu - oyunclular açısından sevdiğim için izlemeye devam etsemde, kendimi yarı yolda bırakılmış gibi hissettiğim gerçeğini değiştiremez.
Şimdi yeni biz dizide yine TMCnin çatısı altında karşımıza çıkıyor. Bıçak sırtı. Fikret Kuşkan ve Nejat İşler ikilisini Mustafa Hakkında Herşeyde sevmiş, beğenmiş, oyunculuklarını takdir etmiştik. Şimdi sıra geldi bunun katlanan kadrı ile dizi haline. Süper bir şey olacağına inanıyorum ve dart akşamım dışında bir zamanda olması için sabırsızlanıyorum.
Bilginize ...
Limon Çiçeği

Perşembe, Ağustos 16, 2007

Geçenlerde sordum kendime ?

Nasılsın? diye . Uzun uzun baktı yüzüme, anlamadı, ne sorduğumu. Tekrar sordum, nasıl hayat ? yine baktı ... Göz kırpıştırdı, yoksa dondu kaldı derdim. İyiyim dedi ezberden, iyiymiş yani. Birşeylerin olduğuna inanamaz durumdaydı, kendini dinlemez ve başka alemlerde gibi yani.

Kafamda tilkiler birbirlerine geçmiş hepsi başka yöne gitmeye çaılıyor sanki. Derken biri "nasılsın ?" dedi. İçimden ben mi ? demek geçti, bana mı sordun? birşey diyemeden baktım bir zaman, sonra uyandım ve iyiyim dedim. Hastalığın seni terk etmeye karar verdiği sabah uyanmışım gibi.

Nasıl geçer bu öfke içimde dedim, her saniye yeniden yeniden yaşarken arka arkasına gelen ters olayları, anlaşılamamayı ve daha kötüsü madurun tek ben olduğum durumu. Neyden bahsediyorum anlamıyorsunuz tabi. Tek derdimden bahsediyorum, dişlerimden. Biri nasıl bu kadar vurdum duymaz olur ki ! Bir hafta önce karşımda şemkiren ve ben her ay senin muayeneni düzenli yapıyorum diyen adam nasıl böyle tatile gidip ben 2 hafta sonra geleceğim bekle diyebilir. Ve bunu yüzüme bile demeyip sekreterine arattırır. Daha fenası nasıl sizin zamanınızı bu kadar rahat çalabilir ve tedavinizi %50 artırabilir. Ve bu tedavi sizin bütün görüntünüzü etkilerken veya nasıl tedavi süresini bu kadar yanlış tahmin edebilir. Nasıl ? nasıl ? ... tek cevabı var güvendiği birileri var demek ki ! eee benim babamda bilir kişi olsa ve camia bilse herhalde bende bu kadar umursamaz olurdum, bu kadar hastalarımla ilişki sorunlusu olurdum, bu kadar sosyal zeka özürlü olur, kendimi hastalarımın yerine koyma duygusundan yoksun olurdum. Ve herşey maddi olurdu, müşteri ilişkisine dönerdi.

İşini iyi yapan insanlar istiyorum. Şikayet etmekten bıkmış, sorundan çözüme yönelmiş, karşı tarafın yerine geçebilen ve kendi doğrularını sorgulayan.

Size önerim bir gün bir yerlerde Hakan Demirel'i ortodontide veya herhangi bir diş olayında tavsiye ederse kendisi felaket yalancı biridir. Aman - sakın... koşarak kaçın derim. Aksi halde bir hastanın umursanmamasına, zamanının çalmasını önemsememesine şahit olursunuz. Ve sadece paranızı verdiğiniz müddetçe ilgilenilirsiniz, para ödemeniz bittiği anda artık bir yük, fazlalıksınız. Dikaat diyorum dikkaaattt ...

Limon Çiçeği

Pazartesi, Ağustos 13, 2007

I am in ...

Trinity bunu söylediğinde, çoğu zaman kendimi ifade edemediğim cümlenin bu olduğunu düşündüm. Şu anda da beni ifade ediyor. "Back" değil kesinlikle "in" ...

"Geldim" , gidişi çağrıştırıyor ya sevmiyorum ondan. Oysa her geliş bir başlangıçsa, ki bence öyle, içinde gitme barındırmasa daha güzel olacak, daha az canımı yakacak sanki.

Yeni bir iş yeni ortam, yeni insanlar ve öğrenilecek yeni konular. Bolca yeni var hayatımda, bende olabildiğince yenilenmiştim tatilde. Yepten yeniyeyim yani. Tatil detaylarına girmeyeceğim güzel olduğu kadar buruk, buruk olduğu kadar yazıkmış dediğim olaylar oldu. Ama ben dert etmedim, salladım, atladım, yok saydım... Bu yok saymayı ben çok güzel yaparım. Canımı sıkan birşey varsa yok sayabilirim, tabi herşeyi değil ama genel olarak yok sayarım. Benim için önemli ise olay veya kişi işte o zaman durur, geri adım atar ve sorunu ele alırım. Önem verdiklerimi de yok saymaya başlayınca anlayın ki artık eski öneme sahip değiller, yani ben anlayayım ki : )

İçimdeki boşluk doldu mu derseniz hayır! ama şu an o boşluğu hissedemeyecek kadar yoğunlaştım. Birşeyleri ertelemeyi sevmem, ertelemektense , kafamda dönüp durmasındasa kalkar yaparım. Taki geçen sefere kadar, ertelemek yerine unuttum; telefon geldiğinde ancak hatırladım, beynimde hakim olamadığım olaylar oluyor... durun diyorum durmuyoo, rüya bile görüyorum.
Ben ciddi ciddi değişiyorum ...
limon çiçeği