Perşembe, Kasım 29, 2007

Sussam hep sussam ...

Bugünlerde konuşmaya başlayınca çenem düşüyor. Halbuki hiç de sevmem çok konuşanları. Yani öyle sürekli anlatanları. Seni konuya almadan, sana bilgi vermek amaçlı olmadan, sadece konuşmuş olmak için olan konuşmaları. Bugünlerde, "a" demek gereken yere uzun uzun cümleler kuruyorum. Farkedince kendimi toparlayıp, konuyu uygun bir kısa kesişle bitiriyorum.
Gençliğimde (lise yıllarım yani : ) şöyle sussam hiç konuşmasam diye düşünürdüm. Konuşmam gereken durumları düşünür, susarak bir çözüm getirirdim hayallerimde. Sussam ve hiç konuşmasam ne olur ? diye düşünürdüm uzun uzun. Demek ki anlatacak pek birşeyim yokmuş ya da konuşmalarım nitelikli değilmiş ki hayatımdan çıkmasını bile düşünmüşüm. Hatta bazı günler olabildiğince az konuşmaya çalıştığımı, kısa cümleler kurmaya çalıştığımı da hatırlıyorum. Belki de sessiz olsakda anlaşabileceğimizi ispat etmeye çalışıyordum. Sessizliğinde aslında bir konuşmak kadar önemli bir paylaşım olduğunu o zaman farketmiştim.
Sonra üniversite yıllarımda daha çok sevdim konuşmayı, geyik dediğim ve zaman kaybı olarak gördüğüm konuşmalardan bile büyük keyif almayı öğrendim. Zaman içerisinde durmadan koştururken, bir taraftan yaptıklarımı işlem maddesi gibi sıralıyor bir taraftan da bunların özetini çevremdeki arkadaşlarıma anlatıyordum. Sessizliğin bir paylaşım olduğunu o zamanlar tamamen unutmuştum. Sonra bir haftasonu öylece denizi seyrettiğimde, hiç konuşmadığımı farkettim. Ne olmuştu ? bilmiyorum. Ama öylece bakmak ve beklemek, düşünmek bana iyi gelmişti. Taaaa o eski günlerdeki gibi ...
Geçen hafta seyrettiğim Yaşamın Kıyısında bir karakteri görünce sanki o hayal ettiğimi gördüm. Çocuğu oynayan karakterden bahsediyorum. Hani gerekmedikçe konuşmayan, ve konuşmak zorunda da hissetmeyen o karakteri. Filmin son sahnesinde bu çocuk sahile oturup babasını beklemeye ve bundan dolayı acele etmediğini görünce ise aklıma o haftasonum geldi. Ara sıra kendimde yakaladığım ruh halini gördüm sanki. Bir çeşit yansıma sanki ...
Ama bu aralar hiç öyle değilim. Bu aralar henüz 30 cm'den kısa olduğum zamanlardaki gibi sürekli konuşan soran soruşturan ruh hali içerisindeyim. Yine o zamanlardaki gibi zamanı kovalamiyorum. Hatta zamanın pek farkında da olmuyorum. Yapmak istediklerimin saatini tutmamak da insana iyi geliyor. Ne şanslıyım değil mi ? Geçici olduğunun altını çizeeyim : ))
Limon Çiçeği

Salı, Kasım 06, 2007

Yenileniyorum ..

Her doğum günü bana yeni bir başlangıç gibi gelir. Oturup bir sene neler olduğunun, gelecek sene neler olmasını istediğimin bir arada ilk defa düşünüldüğü yazıldığı bir gündür. Ama her başlangıç gibi bitişden biraz uzak, başlangıca daha yakındır bugün. Yeni bir yaş beni bekliyor. Hergünü, her anını yaşamam için... Ben acele etsemde, ben yavaş hareket etsemde zaman yine aynı hızında bu yaşımıda bitirecek; neyseki geriye yaşanmışlıklar kalıyorda bir hayal görmediğimi anlıyorum.
Efendim, bizim oralarda ( ne çok demeye başladım) "koca" kelimesi erkek eş anlamı dışında da kullanılır. Anlamı büyük demektir. Ama öylesine büyük değil, şöylesine "bbbüyyyyyüüükk" demektir. Mesela koca çınar dediğimizde sadece büyüklüğünü değil aynı zamanda heybetini de anlatır bu kelimecik. Ben de bir zamanlar çocukların ablası iken sonra teyzesi/halası oldum. Çok yakınlarda da koca teyze/koca hala olacağım sanırım.
Efendim gelelim geçen yıla, neler değişti hayatımda:
- dişlerim
- amerika doktora hevesim
- işim/kariyerim/kariyer hayallerim
- evim
- arabam
- ev arkadaşım
Bayağı birşeyler olmuş di mi ?
Elimde neler mi var ? Kayde değer bulunup yazılmış günler, yazılmamış yaşanmış günlerle birlikte. Alınıp bir kenara atılmış eşyalarla, kırılana/yırtılana/bozulana kadar kullanılmış eşyalar. Hüzünlenilmiş günlerle, neşelenilmiş anlar, kahkahanın dibine vurulmuş akşamlar. Yeni güzel insanlarla, hayatımda olmadıkları için binlerce kere şükrettiğim kötüler. Açılıp içilmiş gazozlar gibi, bakılıp alınmamış dondurmalar. Kabuğuna kadar yenmiş karpuzlarla, hırsı alınamamış öfkeler. VE daha neler neler. Bundan sonrası mı ? Bilmem, bir sonraki durağı bilmeden bir otobüse binmişim pencereden olana bakar gibiyim. Kontağı çalıştırmış ama nereye gideceğini bilmez gibi ...
Bu sene de bana güzellikler getirsin, bugün bir kapının eşiğinde hissediyorum kendimi. Bir rüya başlayacak gibi, beklenen en heyecanlı sahneler geliyor gibi, birazdan çok eğleneceğim bir arkadaş ortamına girecek gibi, uzun zamandır denize girmemişken denize atlayacak gibi, bütünn gün oruçluymuşumda ilk lokmayı alacak gibi ... İçimde öyle tarif edemediğim, güzellikleri barındran bir duygu var. Bu duyguyu her sabah kalktığımda hissetmeyi öyle çok isterim ki ! Hastalıktan yeni kalkmışım, uzun zamandır görmediğim evime gelmişim, yıllar sonra ilk defa uykumu almışım gibi ... Yeni yıl, yeni yaşım hoşgeldin. Ne iyi ettin de geldin. Bak beni öyle çok mutlu ettin ki! Hoşgeldin, sefalar-güzellikler getirdin...
Şimdi ben sana teslim olsam, teslim etsem kendimi sen hep güzelliklerini göstersen ne güzel olur di mi ?? İyi ki doğmuşum di mi ?
Limon Çiçeği