Salı, Ekim 31, 2006

Empire State Binası - New York City

Her eyaletin bir takma adı var kuralına uyan New York City, Empire State olarak biliniyor. Bir kaç bölgeden oluşan şehrin, ben sadece Manhattan bölgesinde gezdim. East River ve Hudson River adlı iki nehir arasında, yarım ada şeklinde olan bir bölge burası. Yarımadanın uç kısmı İkiz Kulelerin bir zamanlar olduğu yer. Ve buna benzer çok fazla plaza, gökdelen halen mevcut. Binanın dışarıdan görüntüsü :



Bu bölgeyi, New York’un diğer bölgelerini ve hatta çevre yerleri görmek için gidilebilecek nadir yerlerden biri Empire State binası. 86. katından görüntüler şöyle :

Doğu


Kuzey


Batı


Güney


1931-1972 yılları arasında en yüksek bina unvanını elinde tutmuş olan bina 102 katlı. 86. katı ise ziyaretçilere açık. Bu zamana kadar 117 milyon kişi ziyarette bulunmuş. Manzara platformuna yükselti konulsa bile bugüne kadar 35 kişi bu binadan atlayarak intihar etmiş. 1945 yılında ise bir bombardıman uçağı çarpmış ve 13 kişi ölmüş. Ve böyle bir bina köleler çalıştırılarak sadece 18 ayda bitirilmiş.

Slide gösterisi için aşağıdaki adresi tavsiye ederim.
http://www.adrem.ua.ac.be/~michiels/gallery/slideshow.php?set_albumName=NY-0823

Limon Çiçeği

Geri Dönememek

Halen geri dönebilmiş değilim. Aklım, ruhum, düşüncelerim, uğraşlarım ve rüyalarım ile halen buralarda değilim. Teeee oralarda kaldım sanki. Hal böyle olunca kelimelerde aklımda-kalbimde biryerlerde sıkışıp kalıyor ... Geri dönebilirsem yazacağım

Limon Çiçeği

Pazar, Ekim 15, 2006

Texas- Austin 2 (Sali-Carsamba)

Ikinci gun uyandigimizda yagmurlu oldugunu gormek pek hosuma gitmedi. yagmur yaginca daha da nemli bir ortam oluyor. Neyseki sicaklik cok yukselmedigi icin nemi her yerimde hissetmedim. Bu mevsim buranin en guzel zamaniymis.



Yine spor, yemek, market alisverisi, yeni yeni meyveler-sebzeler, ortaliktaki yemek kitaplarini uzun uzun inceledim.

Carsamba gunu gunesli bir gune uyandik. Murat ile beraber Kayak yapmaya gittik. Kar yok tabi :) Bende merak ediyorum, bu kayak nasil birsey ? Irmakda sisirdigimiz bot ile uzun uzun bir gezinti yaptik. Gunes yukselmeye baslayinca, sicak olmaya baslayinca geri geldik. Nehrin iki kiyisi bol yesilli, dogal hayatin korundugu bir ortam. Sag tarafta universitenin biyoloji bolumu, sol taraf ise daha yukse ve kartal yuvalarinin oldgu yerler. Kartal yuvasi burada cok parasi olan kisilerin malikaneleri, gercekten kocaman evler ve cevresi tamamen dogal hayat. Bu amcalar IT zenginilermis, toprak zengini diye dusundugumu belirttim. Onlarda toprak zenginlerinin ikinci kusaga gecislerinde sirketleserek gectigini boylece, toprak bolunmelerini veya beceriksiz ikinci nesli elega ettiklerini anlattilar. Kapitalist sistem tam olarak isliyor.

Aksamda yeni yeni biralar alarak hepsini denedim. Erkenden basim dondu uyudum. Meshur 6. cadde halen gidilememis bir yer benim icin.



Aksama ise annem icin Austinde ilk iftar sofrasini hazirladik. Birgun once marketten tanidik tanimadik ne var ise almistik, onlari harmanlayip bir sofra hazirladik.



Ankara`da Bilten`den bir arkadasim zamaninda bana cok ovdugu ve ancak sallama cay olarak elde edebildigim Chai Tea Latte denedim. Cok sekerli, bal + sut + cay yapragi + karanfil + zencefil + karanfil karisimi soguk bir icecek. Bekledigim kadar guzel olmadigini tekrar belirtirim.



Limon Cicegi

Salı, Ekim 10, 2006

Texas- Austin 1 (Pazar=Pazartesi)

Once araba ile yapilan sehir turu ile basladik. Sehirin ortasinda Congress (Kongre Binasi) var. Herseyi oraya gore anlattilar. Birde sehirin ortasindan gecen Colorado nehri var. Nehir cevresi 30 m kadar yesillendirilmis alan olarak geciyor. Bir yakasi daha cok universite arazisi, bolumleri, labaratuar ve apartmanlari var. Apartman burada en fazla 3 katli oluyormus. Bu yesil alanlarin bir kismi zamanin toprak sahibi kisilerine ait, burayi yesil alan olarak kullanilmak sarti ile bagislamislar. Mesela Zilkir diye bir amcam, bayagi genis alanlar bagislamis. Bir kismini botanik bahcesi olarak japonlar duzenlemis, bir kismini Texas bitkileri olarak duzenlemisler. Sessiz sakin guzel parklardi. Biz gittigimizde 4-5 adet gelin gorduk. Bizde gelin ve damat fotografciya gidip forograf cektirip, arkaya da digital olarak fon ayarlattirirlar. Burada fonu sen seciyorsun, fonun oraya gidiyorsun, fotografci oraya gelip cekiyor. Yani nehir, bahce, kir, orman gibi yerleri siz seciyorsunuz. Tabi fotografci isik falan kullanmayinca uzmanligini konusturmak zorunda kaliyor.



Hava gercekten sicakti, 30 dereceye kadar cikiyor sanirim. Sonra universitelerini gezdik. Burada bizdeki gibi kampus yapisi yok, herkes gelip giriyor. Kutuphane herkese acik, spor salonlari herkese acik. Sadece tam teskil kullanabilmek icin uyelik gerekiyor. Bende ablamin uyeliklerini kullanarak buranin tam bir spor cenneti olacagina karar verdim. Iki acik havuz, bir kapali, 2 squash salonu, 4 tenis, 2 hand-ball, 2 racet-ball salonu, voleybal, basketball ... Universitenin gecen yil sampiyon olmus Futbol takimi var ( tabi futbol degil amerikan futbolu, sakkir :). Bu takima uygun 80.000 kisilik stadyum.

Aksam oldu ve aciktik. Getirdigimiz baklavalar Selma ve Murat icin iyi gelirken, agzima tatli koymak istememem benim icin hic normal degildi. Aksam icin bizi Tex=Mex denilen, ne Texas ne de Meksika yemegi olan; arayi bulmus bir cesit yemek yemegi yemeye goturduler. Cips ve iki cesit sos geldi. Bu soslardan biri domates aci kirmizi biber ezmesi seklinde, digeri ise avakado ve sarimsakliydi. Avakado sevmeyen biri olarak ikinci sosa dokunmadim. Digeri ise aci, domates ve biberli sos biraz aciydi. Biberlerin isimleri Jallapenilla ve Jalo....Ama aci olmasi yenmez yapmiyor ve hatta yedikce daha fazla yemek istiyorsun. Cok guzeldi. Derken yemeklerimiz geldi, biber dilimleri, sogan dilimleri ve et dilimlerinin izgara edilmis hali vardi. Bunun yanina bir de sos tabagi getirdiler. Icinde kucuk kucuk dogranmis domates, maydonaza benzeyen ama cok daha fazla tadi baskin olan Silantro, krema, sarimsakli avakaso sosu. Cilerelleno ise buyuk bir yesil biber icerisine kiyma konulmus, uzerine peynirli biberli bir sos dokulmus bir yemekti. Bunun yaninda ekmek niyetine Fahita (fajita) denilen Meksika ekmegi veriyorlar.

Bu arada cesit cesit marketlerde ben saatlerimi harciyorum. Soslar, cesitler, meyveler ...

Spor turumuz da devam ediyor. Water-aerobics, hydro-sculpt, kickboxing, havuz, gunes, kosu, squash ...


Devami geliyor

Amerika Yolculugu

Harfler boyle olacak. Turkce olmayan harfler icin simdiden ozur dilerim.

Cuma 12:00`da Nilufer ile Istanbula geliyoruz. Uyku gozlerimden nasil akti ise arada bile uyanmadim. Kopruyu gectigimizde saat 6 bile olmamisti. 6`da Esenler garindaydik, hava alanina direk servisleri oldugu ogrenince daha bir rahatladim. 7 gibi hava alanina varmis ve Delta`nin 9 Paris Counter`i basinda bizimkinin ne zaman acilacagini ogrenmeye calisiyordum. Biraz beklememiz gerektigini ogrendim. Bu bekleme 9 civarina kadar surdu. Counter acilmadan once gidip 70 YTL bayildik, neymis ? yurt disi cikis pulu. On siralardan valizleri teslim edip, pasaport kontrolu yaptirip, dogruca isbankasinin lounge bulduk. Kendimizi attgimiz gibi guzel bir kahvalti bizi bekliyordu. Bu arada lounge nedir ? derseniz, efendim isbankasinin siz sevgili musterilerine dis hatalrda ucaginizi beklerken cay-kahve-sandvis-kek-paste-meyve ikram ettikleri yer. Bunun icin kredi kartinizin olmasi yetiyor. Bir kredi karti ile iki kisi girebiliyorusunuz. Oyle guzel bir hizmet iste. Neyse kahvaltidan sonra ucagimizin kapisi acildi ve biz gittik. Yanimizda su, oje, parfum falan almadik. Ama 30 ml dove kreme laf etmek isteyince biraz ikna etme islemi gerekti. Neyse aldik iceri. Sonra uzun bir yolculuk. Annem cok rahatti,ben panikler diye biraz korkmustum. Iki kitap, iki film, uyumaca, dergi okumaca sonucunda Istanbul`dan 11:55`de kalkan ucagimiz 17:15`dw Newyork havalanina indi. Oradan hemen pasaport kontrolune girdik. Genc bir amerikali ile islemleri yapmam zor olmadi ve sagolsun kendisi bizi hic ugrastirmadi :) Guzek olmak zor zennaaat :) Valizleri alip gumrukten gectik. Ucakte iki adet form veriyorlar bir tanesi I94 diye adini,adresini yazdigin bir form. Birde custom form denilen yaninizda neler var ? ne kadar ticari malzeme var ? yiyecek var mi ? sorularinin oldugu bir form. Ben bu formda acik ve net olarak yiyecek getirdigimi isaretledim. Ama oradaki gorevli hic bir sey yapmadi ve bizi gecirdi.Tekrar Deltaya valizleri biraktik ve beklemeye basladik. 4 saat suren Newyork-Austin yolculugundan sonra Murat`i gormek cok guzel bir duyguydu. Hemen Selma`ya geldigimizi telefon ile haber verdik ve geldik. Alan olarak genis bir oturumu olan sevimli, ahsap agirlikli ( bu sehirde her yer oyle), kullanisli evleri var. Iki katli bir ev, cevresinde bahcesi ve otoparki var. Bizimkiler alt kattalar. Biz geldikten hemen sonra kedileri de bir iceri girdi, sonra beklenenler gelmis deyip cikti. Bende goturdugum yiyecekleri cikardim. Sanirim ikrama gecti. Birde onlar icin almis oldugum iki kisilik kahve fincani ve cerezlikleri sevdiler. Ben bir miktar kahve alayim derken eski fincanlardan birini kirdim. Neyseki yenisini goturmusum :) Biraz lafladikdan sonra yattik, ben hemen uyumusum.

Devami gelecek ...

Limon Cicegi

Perşembe, Ekim 05, 2006

Ve tatil...

Evet tatilime bir gün kaldı. Biraz heyecan var tabi. Tekrar yollarda olma fikri, hafif soğuk aralarda çay bardağına sarılmak, camdan hem dışarıyı hemde ışık ile yansıyan içeri görme fikri beni heyecanlandırıyor.

Bu sefer bilmediğim bir tür yolculuk olacak ve sonunda bikinim ile denize atlayacağım bir deniz olmayacak. Bu sefer uzun bir uöak yolculuğu ve ardında ablam-eniştem var üzerine atlayacağım.

Uzun uzun sohbetlerin olacağını düşündüğüm, yeni yeni planların yapılacağı, yeni yeni insanları göreceğim, yeni yeni yerleri göreceğim, yeni tatlar, yeni sokaklar, yeni ışıklar ... Ben yine herşeyi hafızamda tutmak için o hatırlama egzersizlerinden yapıyor olacağım. Herşeyi unutmayayım derken genel resmi yine kaçıracağım. Bu sefer bir de Amerika Güncesi tutacağım, yolda, orada, herzaman bir kaç satır yazacağım içerisine ... Yıllar sonra okurken bakalım neler hissedeceğim. Tabi bunları yıllar sonra ne hissederim diye yaşamıyorum, öyle anlama sakın.

Hafif boğazım ağrıyor, hereyi kansızlığıma veriyorum. Ekim başında gel, tedaviye başlayalım diyen doktoruma ulaşamadım. Başka doktorda gezmedim. Hali ile halsiz bir tatil yapıyor olabilirim, ama vitaminleri düzenli alırsam belki biraz toparlarım.

Ama dönünce bomba gibi olacağım, her tatil dönüşünde yeni kararlar alınmış ve uygulamaya hazır olurum. Enerjim tam olur, hiç daha çok olsun hep yatalım diye şikayet etmem. İyi olurum yani. Hem geri geldiğimde dart ligi de başlamış olacak, off ne heyecanlı bir yıl olacak .

Amma velakin önce tatil :))

Bana iyi tatiller, size her ne yapıyorsanız kolay gelsin

Görüşmek üzere

Limon Çiçeği

Salı, Ekim 03, 2006

İlk Kadın Milletvekili

Konu bugünlerde irtica, bütün büyükler bu konuya değiniyor. Kimi topu oraya, kimi buraya kimi de out'a atıyor. Nolur irtica gelirse derseniz ? olan yine kadınlara oluyor. Kadınlar yine her olaydaki gibi ceremesini çekiyorlar. Buradan yola çıkarak cumhuriyetimizin ilk yıllarına uzandım ve lk kadın millet vekilimizi inceledim. Banal Nevzat İstar Arıman. 1903 doğumlu olan bayan İzmirli bir gazeteci/şair babanın kızı olarak biliniyor ve 1935'de İzmir milletvekili olarak mecliste yerini alıyor ve seçilme hakkını kulanan ilk Türk bayan oluyor. İsmi bildik bayan isimlerinden olmadığından zaten ailesel bir farklılık olduğu hemen farkediliyor. Paris'te felsefe eğitimi almış olması ailesel farklılığı devam ettiriyor.16 yıl milletvekilliği yapıyor. Önem verdiği alanlar ise kadınların etkin olması, latin harflerinin öğrenilmesi ve yaygınlaştırılması ... Daha sonrakiler ise şöyle sıralanıyor :

İlk Kadın Milletvekilleri
1- Mebrure Gönenç - Afyonkarahisar
2- Sabiha Gökçül Erbay - Balıkesir
3- Şekibe İnsel - Bursa
4- Huriye Öniz Baha - Diyarbakır
5- Dr. Fatma Memik - Edirne
6- Nakiye Elgün - Erzurum
7- Fakihe Öymen - İstanbul
8- Satı Çırpan (Satı Kadın) - Ankara
9- Ferruh Güpgüp - Kayseri
10- Behire Bediş Morova - Konya
11- Mihri Pektaş - Malatya
12- Meliha Ulaş - Samsun
13- Fatma Esma Nayman - Seyhan
14- Sabiha Görkey - Sivas
15- Seniha Hızal - Trabzon
16- Benal Nevzat Arıman - İzmir
17- Türkan Örs Baştuğ - Antalya
18- Hatice Özgener - (Ara seçimle)

Burada 4. sırada bulunan Diyarbakır'lı Huriye Hanıma dikkat çekmek istiyorum. Yani o zamanlarda bile böyle bir olay olabilirken şu an aynı bölgede ezilen kadınları düşününce "nereden nereye geldik" deyimi yerine "nereden nereye gittik" demek daha doğru geliyor.

Sonumuz hayır olsun diyorum. Ama bu ülke İran olamayacak kadar Avrupa'nın tadını, insan haklarını, özgürlüğün tadını biliyor. Ne doğulu ne batılı ama illaki ikisinden birer parça, Elif Şafak'ın dediği gibi tam bir ARAF.

Limon Çiçeği

Pazartesi, Ekim 02, 2006

4 Yıl biter ve Love is ...

Cumartesi benim için yeni bir bitiş, yeni bir başlangıç herşeyden önce parmakları ortaya çıkartıp tek tek sayma zamanıydı. Saydım ve tam 4 yıl önce bugün işe başlamıştım. Tam 4 yıldır her gün uyanınca yine balık hafızalı biri olup işe gidiyor ve sürekli aynı şeyleri yapıyorum. Tabi farklar oluyor, 5 dk gecikmeler, yarım saat geç çıkmalar, cumartesi de gelmeler, etek giymeler, yeni takıları takmalar, ilk bordo ojeleri denemeler, bitirilecekler için acele etmeler, sabahları bazı bazı (nadiren) kahvaltıya eşlikler, sıcak muhabbetler ...

Hayatımda çok ama çok istediğim şeyleri bile bilgisayarımın ekranını kadar görmüyorum. Hatta öyleki onları haftada gördüğüm süreyi toplasak benim bir günlük monitor aşkıma yetmiyor. İşimden memnuniyetsizlik değil benimki, 4 yıl yani
4x365=1460 gün
4x2x52=416 haftasonu
yani ortalama 1000 gündür, aynı şeyi yapıyorum. Yaklaşık aynı saatte kalkıp, aynı saatte kahve içip, aynı saatte yemeğe gidiyorum. Garip geliyor, hele ki bunu yıllar ve yıllar boyunca da yapacağımı düşününce gözlerim dönüyor, aklım şaşıyor.

O zaman daha iyi anlıyorum, insan olmayı. İnsan olmak herşeye alışmak demekmiş bir yerde ve ben alışmışım bile.

Şıpsevdi diye bir sakız vardı. halen var mı bilmem ama ben onların etiketlerini uzun uzun süreler biriktirdim, şimdi Mersin'de bir kutuda olduklarını düşünüyorum. Orada Aşk... diye başlar ve hiç düşünmediğiniz bir bakış açısı getirirdi. Sakızıda pembeli kocaman bir sakızdı benim için ağızda eriyenlerden değilde büyüyenlerden :))

Şimdi ben bu karikatürlerin ingilizcesini buldum. Bu sefer "Love is...". Artık biriktirdiğim sakız etiketlerim olmasa da bu sefer biriktirdiğim duygular, anılar ve yaşanmışlıklar var. Ve halen tutuyor :)



Buradan şıpsevdi sakız üreticilerinin geniş bakış açısı ve bilgi dağarcığı için tebrik ediyorum. İngilizce bilmeyenlere sakız yolu ile ulaştıkları için.

Limon Çiçeği